Bazı gazeteciler haberi vermekle yetinir. Haberin arkasını görmez, habere konu olan kişi ya da kurumları, mevcut sistemi ya da işleyişi sorgulamaz, araştırmaz. Ama bazı gazeteciler de okuru bilgilendirmekle kalmaz, yaptığı haberlerle siyasi iradenin oluşumuna, yasaların değişmesine, ülkenin kalkınmasına, toplumsal gelişmeye katkı sunar. Kurumsal boşlukların, bürokrasideki eksik ya da hatalı kararların önüne geçilmesini sağlar. Ve elbette bu durum ortak bir bilinç gerektirir. Yani haberin kendisi sadece medyanın değil, hükümetlerin, kurumların, toplumların sorunlara yaklaşımı, duyarlılığıyla ilgili bir mesele haline gelir.
***
Tarih, içinde bulunduğu çağa katkı sağlayan bu tür haberlerle dolu. Bunun en iyi örneklerinden biri 1872’de New York Tribune’de çalışan gazeteci Julius Chambers’ın, bir akıl hastanesi hakkında yaptığı gizli bir araştırma. Chambers, dışarıdan bakınca yeşillikler içerisinde, huzurevini andıran bir akıl hastanesinde korkunç şeyler yaşandığı yönünde bir ihbar alır ve meslektaşlarının da yardımıyla on gün bu hastanede yatar. Hastalara yönelik tacizleri, hastaların kobay gibi kullanıldığını, üzerlerinde acımasızca deneyler yapıldığını ortaya çıkarır. Gerçekte aklı başında olan ama orada zorla tutulan 12 insanın serbest kalmasını sağlar. Chambers bununla da yetinmez. Bir dizi makaleyle haberin peşini bırakmayınca siyasi irade harekete geçer. Hastane yöneticileri görevden alınır. Personel değişir. Hastane yönetimi yeniden düzenlenir. Ve daha da önemlisi kanunlarda psikiyatri alanında önemli değişikliklere gidilir.
***
Bir başka örnek 1990’lı yıllardan. Chicago Tribune’den John M. Crewdson, uçaklarda kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden insanları konu alan bir makale yazar. Amerika’da uçaklarda kalp krizi geçiren, kalbi duran ya da kalbin normal dışı atımının tekrar normal kalp ritmine dönmesini sağlayan defibrilatör aletinin neden olmadığını sorar. Crewdson, şirketlere araştırmasına ve analizine dayanarak, defibrilatörlerin her yıl sadece üç hayat kurtarmaları halinde ekonomide nasıl bir rahatlama sağlayacağının da altını çizer. Makale ciddiye alınır. Gazetede yayımlanmasından kısa bir süre sonra havayolları uçaklara defibrilatör takmaya başlar ve cihazlar havaalanlarında ve diğer kamusal alanlarda boy göstermeye başlar. Öyle ki, Amerikan Airlines, defibrilatörleri kurduktan on yıl sonra, 80 kişinin hayatını kurtardığını bildirir.
***
Peki, biz yazmıyor muyuz, araştırmıyor muyuz? Aksine Türkiye’de de gazeteciler ülkenin yığınla sorununu defalarca gündeme getirdi. Bitmeyen davaları, hantal bürokrasiyi, işlevini yitirmiş kurumları, siyasi irade gösteremeyen politikacıları, mevcut sistemin içinde sorun yumağı haline gelen hemen her konuyu araştırdı, yazdı, uyardı, önerilerde bulundu, bu uğurda hayatını kaybedenler de oldu ama nafile. Bizdeki sorun, tehlikelerin, hataların, yanlışların, eksiklerin yok sayılmasında.
***
Mesela yıllardır Türkiye’nin çeşitli yerlerinde belediyelerin, şirketlerin, kurum veya kuruluşların açtığı ama önlem almadığı için çukura düşüp ölen insanları yazıyoruz. En son Malatya İnönü Üniversitesi Kampüsü içerisinde motosikletinin çukura düşmesi sonucu hayatını kaybeden 22 yaşındaki Matematik Bölümü öğrencisi Bünyamin Berker haberi mesela… Milliyet yazdı; Berker fakültede motokuryelik yaparken, kampüsün içerisinde açılan çukura düşerek öldü. Kaza gerçekleştikten bir iki saat sonra çukurun çevresi şeritle kapatılarak önlem alınıyor. Ertesi gün kum dökülüyor. İki gün sonra da çukur tamamen kapatılıyor. İşveren de öldükten sonra geriye dönük sigorta yapıyor. Yani her şeyimiz üçkâğıt… Sonucu değiştiremiyoruz. Hep aynı ilgisizlik, hep aynı duyarsızlık.
***
Daha geçen yıl, bir çukur mağdurunun açtığı davayı yerel mahkeme reddedince Anayasa Mahkemesi yoldaki çukur nedeniyle kaza yapanlara tazminat verilmemesini hak ihlali saydı. Ama bu da bir işe yaramıyor. Oysa açtığı kuyuya koyacağı bir levhadır. Belediyeler, müteahhit firmaları, şirketler kamu kuruluşları açtıkları çukura bir uyarı levhası koymamak çitle çevirmemek için inanılmaz yüklü tazminatlar ödemeye razı geliyorlar. Ya da hiçbir bedel ödemiyorlar. Levha daha pahalı değil ama bu çağda, çukura düşüp ölen insanların maliyeti sıfır!
Amerika basını bir kez yazdığı uçaklara “defibrilatör” haberiyle yıllardır hayat kurtarıyor. Biz 100 bin kez yazdığımız çukurlara “levha” haberlerimizle o çukurlardan tek bir kişiyi kurtaramadık.
Söyler misiniz biz bu kafayla geleceğe ne vadedebiliriz?