Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Medyada yer alan haberlere bakın! Atılan manşetlere, başlıklara, ifadelere… Hiç değişmeyen hep aynı sorunlar… Sorunlarımızın niye hiç değişmediğini, biri bitmeden diğerinin nasıl başladığını, neden çözümsüz bırakıldığını sorgulayın. Bunca kutuplaşmanın bu ‘cinnet’ halinin sorumlusu kim: Siyaset mi? Medya mı? Kamuoyu mu? Bu sorunları alt alta yazın. Ülkeyi uçuruma sürükleyen bütün bu kavgalara, hesaplaşmalara, bu çatışmacı, kışkırtıcı söylem ve nefret diline neyin neden olduğunu anlamaya çalışın ve şu soruyu sorun.
Peki biz ne zaman ve ne olursa barışacağız?
Bu ülkeyi felakete sürükleyen siyaset dilini bir tarafa bırakıyorum. Medyanın kamuoyunda yarattığı algıyla bu sürece olumlu katkı sağlaması beklenebilir mi?
***
Laiklik tartışması bunun bir örneği…
Yaklaşık bir aydır Milliyet’te dâhil Türkiye medyası; TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “Laiklik anayasada olmamalı... Dindar anayasa olmalı” sözlerini tartışmaya açmış görünüyor. Bazı okurlarımız bu haberlere ‘din devletine meşru zemin’ yaratılıyor diyerek tepki gösteriyor. İsmini vermek istemeyen bir okurumuz şöyle diyor: “Bölgede savaş var. Etrafımız terör örgütleriyle çevrilmiş. Her yerden şehit cenazeleri kalkıyor. Daha terör sorununu çözememişsiniz. Ortada yeni bir anayasa yok. Ama gazeteler bir aydır Anayasa’da değiştirilemez denilen laikliği tartışıyor. Laikliği Anayasadan çıkartmak isteyenler kamuoyunun tepkisini anlamak, nabız yoklamak için bunu yapıyor olabilir de size ne oluyor? Bu sözleri tartışmaya açarak, uzatarak dindar anayasa beklentisini normalleştirdiğinizin farkında değil misiniz?” diye soruyor.
***
Doğru. ‘Laik Devlet’ Anayasa’nın ‘değişmez ve değiştirilemez” maddesidir. Buna rağmen Meclis Başkanı’nın bu maddenin değiştirilebileceğini söylemesi bir haberdir. Kaldı ki; Milliyet bunu sadece haber olarak değerlendirmemiş, Türkiye genelinde bu söyleme karşı başlatılan protesto ve tepkileri de sayfalarına taşımıştır. Laikliğin önemine vurgu yapan makalelere de yer vererek… Okurun gözünde ‘normalleştiriliyor’ algısını yaratan ise kanımca kamuoyu tepkisinin yeterince ‘görünür’ olmamasında… Bu da okurda haklı bir endişeye yol açıyor olabilir. Ayrıca bir toplum bir şey kaldırılacaksa ya da değiştirilecekse yerine neyin konulacağını da bilmek ister. Ancak bundan basını sorumlu tutmak büyük bir haksızlıktır.
***
Haber dediğimiz şey; kamuoyunu bilgilendirmek, bazı haberler ise o ülke tarihinin hafızasını oluşturmak içindir. Sorun; milli kimliklerimizin oluşmasında rol oynayan, dünü ya da bugünü anlatan bu tarihi doğru yorumlayabilmekte. Yeter ki her olayı kendi zaman dilimi içerisinde, kendi koşullarında değerlendirebilelim.
Medyanın üzerine düşen; Türkiye gibi etnik ve mezhepsel farklılaşmanın olduğu, kimliklerin çatıştığı bir ülkede ortak bir gelecek tahayyülü etrafında birleşmemiz gerektiği düşüncesini derinleştirmektir.
Çünkü hâlâ bir yüzleşme, ortak tarih bilinci yaratma kültürüne sahip değiliz. Sürekli birbirimizle bir restleşme halindeyiz.
Siyaset ayrıştırıyor, medya barış dilini içselleştiremiyor, kamuoyu bilmediği bir tarih üzerinden yaratılan algıyla kendine sürekli bir düşman yaratıyor.
Peki nereye kadar? Birinin unutturmaya çalıştığını ya da yok saydığını ya da değiştirmek istediğini diğeri nereye kadar hatırlatacak? Nereye kadar unutturmayacak? Ya da nereye kadar değiştirecek? Bu coğrafyadayız, madem birlikte yaşıyoruz o halde birlikte düşünelim... Biz böyle didişerek kendimize hangi sonu hazırlıyoruz…