Dünya “Bilim insanı ırkçı olabilir mi?” sorusuna yanıt vermediği sürece bugün sokağa taşan ırkçılığa karşı eylemler daima olacak
Bugün ABD, İngiltere ve Avrupa’nın birçok ülkesinde ırkçılığa karşı gösteriler sürüyor. Siyahilerin özellikle polis şiddetine maruz kalması, uğradıkları haksızlık ve orantısız şiddet tartışılıyor.
Oysa demokrasinin beşiği sayılan bu coğrafyada yaşayan insanların; doğulu ya da siyahilerin uğradığı ayrımcılık sadece şiddet üzerinden şekillenmiyor. Ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, hangi ülkeden geldikleri, renkleri, ırkı, cinsiyeti de bilim çevrelerinde, üniversitelerde bir sorun olarak karşılarına çıkıyor. Açıkça uğradıkları tehditten daha da tehlikeli olan gizli ayrımcılığı üniversitelerde, bilim çevrelerinde yaşıyorlar.
Geçen yıl The Guardian ve Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu ırkçılık üzerine iki ayrı araştırmayla bunu manşetine taşıdı. Öyle ki; bazı üniversitelerin sorunun çözülmesine karşı “direnç” gösterdiği, sadece İngiltere’de 131 üniversitede ırkçılıkla ilgili 996 resmi şikâyette bulunulduğu belirtilmişti. Akademisyenlerin ırkçılık salgınını önleyememesi kınanmıştı.
Bilim insanının ırkçı olması düşünülebilir mi?
Amerika ve Avrupa’nın da en sessiz kaldığı görmemezliğe geldiği konu bu.
1960’lı yıllarda Katherine G. Johnson, Dorothy Vaughan ve Mary Jackson adında üç siyahi kadının ABD’nin resmi tarihi içinde saklanan gizli bir tarihinin olması gibi.
Bilim insanlarıyla dolu NASA’da büyük işlere imza atmakta olan bu üç siyahi kadın büyük yeteneklerine rağmen NASA tarafından renklerinden dolayı sürekli aşağılandı. Onları işe alan NASA ama aynı NASA kahve makinasını siyahilerin kullanmasını yasakladı. Tuvaletlerini ayırdı.
Uzayın derinliklerindeki sorunları üç matematikçi kadın zekasıyla çözmeye çalışırken, NASA operasyonlarından birinde büyük rol oynamalarına rağmen dışarıyı boş verin, o binanın içinde bile inanılmaz bir ayrımcılığa uğradılar.
Aradan ne kadar geçti bilmiyorum geçtiğimiz şubatta ölen Katherine G. Johnson için NASA Twitter hesabından bir açıklama yaptı…
Johnson’ın “ırksal ve sosyal engelleri aşan mükemmellik mirasını onurlandırdığı” kaydedildi.
Engeli kendisinin koyduğunu hatırlatmadan.
Bu sadece siyahilerin de sorunu değil.
Hintli Srinivasa Ramanujan da benzer ayrımcılığa uğramış bir dahi.
Sırf Hintli olduğu için.
Oysa bugün Newton’la kıyaslanan matematik dehası olarak adını yazdırmış bir Hintli.
Ve daha da önemlisi buluşları, bir asır sonra yani bugün kara delik gizemini çözmek için kullanılıyor.
Oysa Cambridge Üniversitesi yoksulluktan çıkıp gelen bu “öğrenci” ile 1. Dünya Savaşı yıllarında tanıştığında onu yok saydı. Bilimle uğraşan koca bir üniversitede akademisyenler tarafından onaylanmadı ve üniversite öğrencilerinin ırkçı saldırılarına uğradı. Sınıfsal nedenlerle aşağılandı, ayrımcılığa uğradı. Sonunda veremden 35 yaşında öldü.
Evet dünya “Bilim insanı ırkçı olabilir mi?” sorusuna yanıt vermediği sürece bugün sokağa taşan ırkçılığa karşı eylemler daima olacak. Oysa bilim çevrelerinde hâlâ var olan ırkçılık yüzünden kim bilir bu siyahi kadınlar ve veremden ölen Hintli gibi böyle kaç yetenek, ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı hocalar yüzünden üniversitelerin içerisinde görmezden gelinmekte.
Bugün üniversite ve bilim çevrelerinde hâlâ varlığını sürdüren ırkçılık, fırsatlar ülkesinde sesini duyuramayan toplumların uğradıkları ayrımcılık da bunda etkili olamaz mı?