Avrupa, kendi ülkesinde daha temiz hibrit ve elektrikli araçların üretimini artırırken, havayı kirleten, çevreye ve insana zarar veren eski otomobillerini Afrika ülkelerine satmakta bir sakınca görmüyor
Bazı haberlerin iki yüzü vardır. Bir yüzü aydınlıksa, diğeri endişeye sevk edebilir. Bir süredir Avrupa’nın “yeşil mutabakat” adı altında sürdürülebilir bir gelecek için nasıl bir dönüşüm geçirdiğine ilişkin haberler gündemde. Örneğin sera gazlarının net emisyon değerinin sıfırlanması için kendine yeni stratejiler belirlemesi hayli umut verici. Ama aynı Avrupa, kendi ülkesinde daha temiz hibrit ve elektrikli araçların üretimini artırırken havayı kirleten, çevreye ve insana zarar veren eski otomobillerini Afrika ülkelerine satmakta bir sakınca görmüyor! Bunu nereden biliyoruz? Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından geçtiğimiz ekim ayında bir rapor yayımlandı. Rapora göre; ABD ve Avrupa, kendi evinde çevreci, temiz ve daha verimli arabaları zorunlu kılarken, milyonlarca eski ve en kötü kirletici araçlarını, “düzenlenmemiş” bir ticaretle yoksul ülkelere satıyor.
İnsanlık suçu
Haber dünya medyasının satır aralarında kayboldu. Yarattığı sonuçlar bakımından üzerinde düşünülmesi ve de tartışılması gerekirken üzeri “örtülen” bir haber haline getirildi. Oysa rapor sadece ikinci el otomobillerin küresel ticaretini anlatmıyor, çevre açısından yaratacağı muhtemel sonuçlar bakımından, az gelişmiş ülke insanının yaşamını, sağlığını yok sayan, önemsemeyen, onu ötekileştiren bir insanlık suçu olduğunun da altını çiziyor. Rapor, 2015 ve 2018 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Japonya’nın yurt dışına 14 milyon kullanılmış otomobil ihraç ettiğini ve bunun yüzde 70’inin Afrika, Orta Doğu, Latin Amerika gibi düşük gelirli ülkelerde bulunduğunu ortaya koyuyor.
Sorun da burada başlıyor. Az gelişmiş ülkelere gönderilen bu araçlar hem trafik açısından güvenli değil hem de bu eski araçların önemli bir bölümü, hava kirliliği için minimum standartları bile karşılamıyor. Peki, bu bir insanlık suçu değil mi? Üstelik bu eski araçlar her yıl dünya çapında 3 milyondan fazla insanı öldüren hava kirliliğinin nedenlerinden biri sayılırken. Ya da yıllarca kalp krizi, akciğer kanseri gibi insan sağlığını tehdit eden hava kirliliğinin nedenlerinden birinin de bu araçların yol açtığı ince partikül madde ve nitrojen oksitler gibi kirleticiler olduğu bilinmesine rağmen…
Sadece hava kirliliği de değil
Uzmanlar, araçların yüzde 80’inin, ihraç eden ülkelerdeki asgari güvenlik ve çevre standartlarını da karşılamadığını söylüyor. Bazı kaynaklara göre de bu araçların birçoğunun satıştan önce değerli parçaları sökülüyor. Dolayısıyla dünyada trafik kazası kaynaklı en fazla ölüm vakasının kayda geçtiği ülkeler sıralanırken, Avrupa’da 100 bin kazada ölüm oranı 9.3 iken Afrika ülkelerinde bu oranın 100 binde 26.6 seviyesine çıkması, üzerinde düşünülmesi gereken bir duruma işaret ediyor.
Rapora göre; kullanılmış otomobil ithal eden 146 ülkeden 86’sı, pazarlarına giren kullanılmış araçların yaşı veya çevresel performansıyla ilgili yetersiz yasalara sahip bulunuyor. Bu araçların satışı yasaklansın denmiyor ama hem ihracatçıların hem de ithalatçıların daha sıkı kurallara tabi tutulması gerektiğinin altı çiziliyor. Yani sorumluluk iki tarafta…
Medyanın konuya insan haklarının ihlali bakımından bir yorum getirmemesi ise hayli düşündürücü! Oysa Afrika ülkelerinin gelişmiş ülkelerin adeta araba çöplüğüne döndüğünü Birleşmiş Milletler Çevre Programı Başkanı Inger Andersen’in bizzat kendisi söylüyor. Bunun eşitlik, adil düzen ve insana saygıyla ilintili bir konu olduğunu ve kesinlikle sağlık, çevre ve insan hayatını ilgilendirdiğini de hatırlatarak…