Küçük kız kaybolmamak için sıkı sıkı tutmuştu, bir yandan annesinin bir yandan babasının elini. Kalabalığın arasında salına salına yürürlerken koltuğunun altında aslında hiçbirinin ne demek istediğini bile bilmediği kitapçıkları, broşürleri doldurmuştu. Hemen hemen her gece gelirlerdi “fuar”a. Kiminde gazinolara, kiminde pavyonları gezmeye, kiminde tiyatroya... O gece de tiyatrodan çıkmışlardı. Kim bilir belki “Kelebekler Özgürdür”ü seyretmişlerdi? Açıkhava sahnesinde tam da dalmışken herkes sahnede olanlara, fısıldayıvermişti babasının kulağına; “Çıkınca uçan balon alalım mı?” “Uslu durursan, söz” yanıtını almıştı. Tiyatroyu izlerken kimi zaman çocukların elinden kaçıp, gökyüzünde yükselen balonlara bakakalıyordu. Nereye gittiklerini merak ediyordu.
Tiyatrodan çıktılar. Çay bahçesinde dondurma yediler. Gözleri baloncu aradı durdu... Baloncuyu da buldular. Adam, dikkatle ve ciddiyetle küçük kızın bileğine bağladı balonu. Küçük kızın oncasının arasından seçip, gösterdiği balonu...
O, yine tuttu sıkı sıkı elinden annesinin babasının. Fuar Polis Karakolu’nun önünden geçerken göz göze gelince, kaybolmuş ve ağlamaktan gözleri şişmiş çocuklarla daha da asıldı hatta. Her kaybolan çocuk anonsunu duyduğunda daha da sıkı asıldı! İşte o sırada fark edemedi aslında baloncunun sıkı bağladığı düğümün yavaş yavaş çözüldüğünü. Fark ettiğindeyse çook geçti. “Uçan balon” adı üstünde! Bileğinden kaçıp gitti. Bakarken ardından, gözleri doldu. Bir an ağlayıp, bağıracak oldu. Babası, “Tamam yenisini alırız” dedi. Ama en yakın kapıya gelene kadar tek bir baloncu bile görmediler. İçinden, “Allah Allah nereye kayboldu bütün baloncular?” diye iç geçirdi. Ama bir baktı ki, kapıdalar. Çıkma vakti... Eve gidip, ayaklarına kara sular inmiş, yatağına uzanmışken gözlerini kapadı. Gözünün önüne, lunaparkın ışıkları arasında gökyüzüne salına salına yükselen kırmızı, uçan balonu geldi. Yarın akşam yine fuara gittiklerinde acaba bulabilecekler mi aynısını?
* * *
İzmir’de çocukluğunuzu, gençliğinizi geçirdiyseniz ya da fuar için misafirliğe gelmişseniz benzer bir hikayeyi yaşamışsınızdır diye tahmin ediyorum. İzmir Enternasyonal Fuarı 22-31 Ağustos arasında 77. kez açılacak. Kendimi bildiğim andan beri fuara gitmediğim yok gibi. Her gittiğimde tıpkı uçup giden balonun aynısını arayan gözlerle koşarım fuara.
Şimdi, tıpkı İZFAŞ’ın internet sitesindeki yıllara bölünmüş nostalji turu gibi, gözümün önünden geçiriyorum fuarlı yılları. Değişimler kimi zaman iç açıcı, kim zaman da tatsız. Bazen gülümseten değişiklikler, bazen de “Bu ne!!” dedirtenler oluyor. Mesela bu sene, İzmir Enternasyonal Fuarı’nın tarihinde bir ilk yaşanacağı ve İEF ilk kez Kültürpark sınırlarının dışına çıkacağı açıklandı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, 77. İzmir Enternasyonal Fuarı hazırlıklarıyla ilgili düzenlediği basın toplantısında, bu yıl etkinliklerin kent geneline yayılacağını anlattı. “İzmir bir şenlik havası yaşayacak. Çeşitli ülkelerin katılımlarıyla müzik ve dans gösterileri, spor karşılaşmaları gerçekleştirilecek. İEF coşkusu kente yayılırken; etkinliklere katılacak ekipler ülkelerini ve ülkemizi tanıtacak, İzmir turizminin gelişimine katkı sağlayacak” dedi. Kocaoğlu, konuşmasında fuarın gelecek yıllarda da aynı coşkuyla sürmesi kararlılığını da vurguladı. Bekleyip yine göreceğiz...
Ayrıca, İzmir Enternasyonal Fuarı kapsamında düzenlenen ve bu yıl sekizinci kez gerçekleşecek olan Sinema Burada Festivali’nde 27-31 Ağustos tarihleri arasında sinemanın isyan filmlerinden oluşturulmuş bir seçki gösterileceği de açıklandı. Yılmaz Güney’in Sürü ve Umut filmleriyle açılışı gerçekleşecek festivalde, gösterimi yapılacak filmler arasında IF (Lindsay Anderson İngiltere), Ofsayt ( Jafar Panahi İran), Hair (Milos Forman ABD), Özgürlük Hayaleti (Luis Bunuel Fransa) Fırınların Saati ( Fernando Solanas Arjantin) Five Four Vendetta (Larry Andy Wachowski Almanya) ile Züğürt Ağa (Nesli Çölgeçen), Eşkıya (Yavuz Turgul) ve Kurbağalar (Şerif Gören) bulunuyor.
* * *
Ben yine de kim ne derse desin yapılan değişiklikleri, hep uçan balonun aynısını bulmasam da, benzerini bulmuş gibi seviniyorum. Bazen Melih Gökçek’in Ankara’da yaptığı etkinlikler, organizasyonlar geliyor da aklıma... Ya benzer sanatsal bakış açısı olan başkanlarımız olsaydı? Fuarın halini gözümün önüne bile getirmek istemiyorum o zaman!