Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BUGÜNLERDE çoğu gazeteci, basın kartıyla ilgili anılarını anlatır oldu. Ya da gazeteciliğe ilk başladığı yılları... İnsan eski günleri anlatmaya başladı mı; orada durup, kulak vermek gerek. Hele bir de o eski günleri anlatanlar çoğalıyorsa!
* * *
Benim de basın kartına kavuştuğum an; meslek hayatımın hatta hayatımın en heyecanlı anlarından biri. Zira öyle uzun yıllar bekledim ki o karta kavuşmak için!
Mesleğe ilk başladığım bir yerel gazetede, bundan yaklaşık 15 sene önce oldu ne olduysa... (O gazete artık olmadığından rahatça anlatabilirim!!!)
O zamanlar çalıştığım gazetenin kapanacağını anlayan ve formül üreten bir yöneticiye borçluyum bu gecikmişliği(!)
Ben daha toy, genç, saf... Her ne derseniz deyin; öyle bir gazeteciyken, 212 Sayılı Basın Yasası’na bağlı çalıştırılmıyordum. Artık umudumu kestiğim günlerden birinde, muhasebeden çağırdılar. Koşa koşa indim aşağıya...
Bukalemun gibi bir surat ifadesiyle konuşan muhasebeci, “Seni artık 212 kadrosuna alacaklar. Ancak bunun için bu şirketten seni çıkarıp, diğer şirkete alacağız” deyiverdi, ifadesiz bir ses tonuyla. Ben o sırada, adamın o tonunu bile fark etmemiş, sevinçten gözüm kararmış bir haldeydim. Hatta havalara zıplamamak için kendimi zor tutmakla meşguldüm..
Ağzım kulaklarımda, “Tabii!” deyiverdim. Evraklar geldi masaya. Çıkışım yapıldı. Aradan bir aydan fazla bir süre geçtikten sonra da başka bir kadroya giriş için yine evraklar geldi. Ancak o kadar süre geçmesine rağmen, 212 sözleşmemden haber gelmedi. Muhasebeyi arayıp “Bekle” yanıtını kaç kere aldım anımsamıyorum.
Sorularımdan sıkılmış olacaklar; bu kez bir gün muhasebeci sırıtarak masama 212 sözleşmemle geliverdi. O evrakları; “tek taraflı!”, kalbim küt küt atarak çabucak dolduruverdim.
* * *
Günlerden bir gün, kara bir söylenti çıktı. Veee gazetenin kapanacağını öğrendik. Herkes çeklerini almak için muhasebede, sıraya girdi.
Sıra bana geldi. Bukalemun suratlı muhasebeci yine sırıtarak çekimi verdiğinde, üzerinde yazan rakamı görünce çıldıracaktım. Hem işsiz kalmış, hem kandırılmıştım. Meğer gazete kapanacağından, daha az masraflı olayım, tazminatı ve üç aylık ihbar tazminatı vermesinler diye beni bir şirketten alıp, diğerine postalamışlar. 212 falan da hikayeymiş. Kısaca ağzıma bir parmak, “212 ve basın kartı” balı çalmışlar.
Yıllar sonra Basın Kanunu’na göre çalıştırılmam ve basın kartına kavuşmam, burada, Milliyet’te gerçekleşti.
Bu kez kartı elime aldığımda zafer işaretiyle gezdim gazetede. Arkadaşlar, üstüne basıp ilk günden eskitti... Kendi aramızda böyle “deliler gibi” eğlendik işte. O anki sevinç; yıllar önce kandırılmanın ardından, zafere ulaşmanın getirdiği bir duyguydu sanırım.
* * *
Basın kartıma bakıyorum şimdi... Kayseri gibi bazı şehirlerde toplu taşıma araçlarına bile binmeye yaramayan ama bizim için gazeteciliğin sembolü olduğu için hafiften bir gurur meselesi olan basın kartıma... Gülümsüyorum. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçen haftalarda kendisine verilen basın kartını alırkenki, “Hep etrafımızdan duyardık. Basın kartı çok zor alınan bir kart. Bu kartla ben de gazetecilik yapabilecek miyim?” sözleri kulağımda.
“Yaparsınız Sayın Cumhurbaşkanım. Zaten yakında pek fazla gerçek gazeteci kalmayacak Türkiye’de. Ya içeride, ya işsiz olacaklar çünkü...” diye mırıldanıyorum sürekli.
Basın kartıma bir kez daha bakıyorum. Hevesle çektirdiğim fotoğrafa dalıp gidiyorum. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, basın kartına kavuştuktan kısa süre sonra yapılan yönetmelik değişikliği geliyor bu kez aklıma:
“Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü yaptığı yönetmelik değişikliği ile basın kartı başvurusunda “türban” yasağını kaldırdı. Eski yönetmelikte basın kartı almak için doldurulacak beyannameye eklenecek fotoğraflar için “önden, baş ve yüz açık olarak çekilmiş” olmak şartı aranırken, yeni yönetmelikte bu hükme yer verilmedi.“
Sanırım artık söz bitiyor burada...