İzmir gündeminde Nasreddin Hoca heykeli konuşuluyor.
Nasreddin Hoca heykelinin yanı sıra tramvayın geçtiği bölgelerya köşe yazarları ve sosyal medya bir hayli ilgili.
İşin aslı; basit deyişle güzellik tartışması.
Güzellik öyle kolay elde edilen bir sıfat değil, hele şehir ölçeğinde olunca konu çok derin.
Kente konulacak her taş, bir sorumluluk taşır.
***
Bazı yöneticiler kenti süslemek isterken bir yandan adlarını ölümsüzleştirecek bazı anıtlar koymak eğilimindedirler.
Nasreddin Hoca heykeli de bunlardan biridir.
İyi niyette şüphe yoktur ancak yetkiyle beraber bilgi yetersizliği, kenti gülünç durumlara düşürür.
Medeni ülkelerde, Kent bilimcileri ve iyi mimarlar, heykeltıraşlar, peysaj mimarları ele verip mutlu, yeşil ve güzel kentler yaparlar.
Elbette devletin desteğiyle...
Sevdiğim bir kitap “Tenin Gözleri”. Yazar Juhani Pallasma, Helsinki teknoloji Üniversitesi’nde mimarlık eğitimi görmüş.
Finlandiya mimarlık müzesi yöneticiliğini üstlenmiş, dekanlık yapmış ve pek çok ödülün sahibi.
Halen aktif mimarlık yapıyor.
Pallasma, Finlandiya’nın önde gelen mimar ve mimarlık kuramcılarından.
Juhanni Pallasma, mimarlık, grafik tasarım, şehir planlama ve sergi etkinlikleri içeren çalışmalarında kimlik, duyusal deneyim ve dokunsallığın önemini ısrarla vurguluyor.
Kitabın bazı bölümlerinden başlıklar:
Görme ve Bilgi-Retinal Mimarlık ve Plastisisenin Kaybı-Görsel imgeler Mimarlığı-Maddesellik ve Zaman-Merkezdeki Beden-Gölgenin önemi-Akustik Samimiyet-Taşın tadı-Bedenin Mimarisi-Bir Duyular Mimarlığı-Mimarlığın Görevi...
“Mimarlık esin verir, bağlanma yaratır, yaşamı berkitir. Peki, o halde kâğıt üzerinde ya da bilgisayar ekranında iyi görünen eskizler” ten”e büründüklerinde nasıl oluyor da bu kadar düş kırıcı olabiliyor?” diyor Pallasma.
***
“Dünya deneyimimiz beş duyunun bileşimiyle biçimlenir, oysa çağımızda mimarlık büyük ölçüde yalnızca bir duyu, -görme- gözetilerek yapılıyor. Diğer duyu alanlarının bastırılması çevremizi yoksullaştırarak yalıtılmışlık ve yabancılaşma duygusu yaratıyor.”
Kitap ilk kez 19962da yayınlanmış. Ve bir mimarlık kuramı klasiğine dönüşmüş ve dünyanın pek çok yerinde mimarlık okullarında ders kitabı olarak okutuluyor.
***
İzmir Karabağlar’deki Nasreddin Hoca Heykeli tartışması beni buralara sürükledi.
Nasreddin Hoca heykeli büyüklüğü ile de tartışma konusu olmalıydı.
Belki de heykel bizi güldürmek için yapılmış olabilir; ne de olsa Nasreddin Hoca.
***
İtalya’da Rönesans döneminde:
Leonardo Da Vinci (filozof, mimar, mühendis, mucit, heykeltıraş, anatomist, jeolog...) Michengello (ressam, heykeltıraş, mimar, şair...) çok yönlü insanlardı o yüzden o muhteşem eserleri ile kentleri ölümsüz kıldılar.
Bir köşe yazısında konuya açıklık getirmek mümkün değil elbette.
Nedenleri, bir okyanus derinliğinde.
Yıkalım! Eylemi kolay, ancak yerine konulacak olan eserlerin niteliği ile ilgili nasıl bir yol izlenecek?
Belki de haddimizi bilip daha alçakgönüllü kentlerle yetinmeli miyiz?