İnsan davranışlarının değişimi hepimizin dikkatini çekiyor. Kime sorsanız “nerede eski terbiye” diye serzenişte bulunuyor.
Sokaklar, tehlikeli ve yorucu ve tedirgin edici...
Daha çok Mustafa Enver Bey Caddesinde zamanım geçiyor.
Yolun kaldırımı su ve yiyecek taşıyan araçlardan yürünmüyor. Arkanızdan sinsice yaklaşıp her an çarpabilirler.
Trafikteki araç sürenlerin çoğu tehlike saçıyor.
***
Kentin her yerinde sokak köpekleri...
Yeni açılan Starbucs’ın kapısı biraz ağır kapanıyor kışın soğuk günlerde müşterilerle birlikte içeriye dalıveriyorlar.
Zararsız olsalar bile insan tedirgin oluyor köpeklerden... Kordon ve Fuar’da çok sayıdalar.
Konu insanlardan hayvanlara geliverdi… Aslında insanlar kadar rahatsızlık vermiyorlar.
Kentlerin daha yaşanılabilir ve huzurlu olması için genel bir çekidüzene ihtiyaç var.
Kültürpark bazı akşamlar hatta gün içinde yüksek volümlü müzik yayını yapıyor.
Çevre rahatsız hatta perişan... O müziği dinlemek isteyen yanına gider oturur.
Kilometrelerce öteye yaymak, ses kirliliği ve tacize giriyor.
Gündoğdu Meydanı’ndaki mitingler ve konserler çevrede oturan insanların pek çoğunu rahatsız ediyor.
Herkes o derece yüksek sesli ve seçmediği müziği saatlerce dinlemek istemiyor.
Kalabalıkların toplanması ve dağılması da problem oluyor.
Siyasi nitelikteki toplanmalar başka meydanlara alınmalı.
Silahlı polisler, araçlar insana savaş görüntüsü veriyor ve moral bozuyor.
Alsancak, alışveriş ve eğlence yerlerinin kafelerin çoğunlukta olduğu bir semt, o nedenle başka toplanma meydanları seçilmeli...
Pasaport, Heykel yine yanlış bir toplanma alanı...
Otellerin baktığı bir meydanda turistleri tedirgin etmeye ne gerek var.
Ben geçenlerde oradan geçerken korktum. Silahlı araçlar, polisler meydanı çevirmiş her an bir olay bekleniyor gibi...
Turist zaten gelmiyor gelenlerde kaçıyor.
***
Hafta sonu Çeşme’ye gidip dinlenmek isteseniz durum yine berbat.
Evimin dibinde iki yıldır inşaatı devam eden Titanik görünümünde iki otel binası akıl almaz bir çevreye uyumsuzluk örneği.
İnşaat sesleri de kendi gibi büyük ölçekte...
***
Anneler Günü’nde çocuklarımla Çeşme kıyılarını denizden gezdik ve Ayayorgi’de mola verdik.
Rota malum, konu malum; çocukluğumuzdan beri aynı yerlerde yaşadığımızdan güzellikleri nasıl yok ettiğimizin adım adım takipçisiyiz.
Bu güzelim ülkenin aslında bütün kıyılarını ve köşelerini hunharca katlettiğimizi hepimiz biliyoruz.
Ayayorgi’de görüntü berbat, yanı sıra motoryatlar süratle koyun içine girip demirliyorlar dip dibe ve aralarında insanlar yüzmeye çalışıyorlar.
Kıyıdaki her bir işletme ayrı bir müziği bağırtırken teknelerden ayrı müzik sesleri yükseliyor.
İnsanımız genellikle denize atlarken denizle buluşma sesi çıkarıyor çığlıklar ve bağırışlar müziklere karışıyor.
Oğlum beni uyarmıştı, “Anne Ayayorgi’ye gidilmez” diye.
***
Çeşme’da yapılaşma içler acısı...
Kasaba, Ayasaranda, Boyalık ne siluet kalmış ne mimari...
Çirkin binalar ve arka planda rüzgâr tribünleri... Turist gelsin mi? Niye gelsin, beton binaları görmeye mi gelsin?
Ne ödeyeceği belirsiz restoranlara mı? Kafa şişirmeye mi?
Daha şimdiden durum böyle, haziran temmuz ve bayramları düşünün.
***
Sakız Adası yaşadı. Ne konuşuyoruz? “Bi Sakıza’a gidelim kafa dinleyelim, üstelikte kazıklanmadan yiyip içelim.”
Kendimizden kaçan bir toplum olduk.