Yaz devam ediyor. Çalışırken, kısa tatillerle motive olmak için çabalayanlardanım.
Büsbütün tatil biçiminde yaşamak mı yoksa çalışıp tatilin tadına varmak mı?
Ben ikinci şıktan yanayım.
Böylelikle hayatın her anının değerinin farkında oluyorum.
Anların kıymetini bilmek güzel bir duygu.
Can sıkıntısı bilmeyen insanlardanım.
Genellikle kısa ve uzun tatillerimde vakit geçirdiğim yer pek çoğumuz gibi Çeşme’deki evimiz.
Hayatı “faydalı yaşamak” ilkesi ile sürdüren biri olarak eylemsel davranışlarda bulunmasam bile en azından kendimle ve yakın çevremle konuşur kritik ederim memleketin halini...
Kritikler genel olarak olumsuz olur zira etrafa baktığımızda ne yazık ki ülkemizde iyi ve güzel bir şey görmek çabası define avcısı olmak gibi bir şey...
Bir sahil kasabasında insan ne ister? Tabii ki huzur...
Harika tatil beldemiz Çeşme’de huzuru çoktan kaybettik.
Yürüyüş amacı ile sokağa çıksanız yürüyüş yolu yok, kendinizi otobanda buluyorsunuz.
Çeşme-Ilıca-Boyalık-Alaçatı bağlantıları adeta otomobil seli...
Boyalık-Çeşme arası uzun bir refüj ve yayalar için bir köprü var; meskun alanda otoyol durumları!
İnsanlar, denize girmek için iki şeritli yolu, yürüyerek aşmak durumunda.
Refüjün kesintisizliği de araçların daha çok hız yapmasına, zaman ve yakıt kaybına neden oluyor.
İzmir’den kaçıp geldim, niye?
Kentin kaosundan kurtulmak, yazlık evimde huzurla oturmak için...
Deniz, hava, su, her şey güzel ama huzur satın alınamıyor ki çarşıya çıkıp bütçemizin yettiği kadar alalım!
Sokağa çıkmayıp evde otursak da rahat yok.
Sürekli cep telefonundan aranıyoruz çağrı merkezlerinden...
“Ayşe Hanım merhaba” ile başlayan sinir bozucu, bitip tükenmeyen aranmalar...
***
Mesela şu anda evimin yanındaki inşaat gürültüyle çalışıyor.
Dev bir bina turistik tesis adı altında, ne olacağı da malum...
İnşaat yasağı kim için?
Denizde yüzerken Boyalık sahilini seyrediyorum. Çirkinlik ödülü alabilir.
Denize sıfır dev binalar, yanlarında evler siteler, karmakarışık bir yapılaşma ve arka planda rüzgar türbinleri...
Bundan daha fazlası olamaz çirkinlik ve münasebetsizlik sınırı aşılması konusunda.
***
Neyse ki hafta arası Ayayorgi’deki işletmeler gündüz suskunlar, yoksa hafta sonları gece gündüz çıstak sesleri ile perişanız.
İzmir’de Fuar, yani Kültürpark her gece bütün çevreyi perişan ediyor.
Neden ses kirliliği ile yaşamak zorunda bırakılıyoruz?
Mağazalar, kafeler her yer aynı durumda, alışveriş yapmadan çıkıyorum bazı mağazalardan; kafede oturmaktan vazgeçiyorum.
Göz terbiyemiz yok, kulak terbiyemiz yok.
Özetle genel bir terbiye eksiğimiz var.
Herkes bu durumdan şikâyetçi.
O halde elbirliğiyle eğitelim kendimizi.
Ben bu duruma tabiri caizse takmış durumdayım.
Uzmanlara göre bugünün çocukları sanal dünyada yaşadıkları için ruhsal durumları bozuk kişiler hatta şizofren oluyorlarmış.
Mesela sanal bir trafik kazası yapan çocuk kazada ölümle sonuçlansa bile hiçbir şey olmamış gibi tekrar oyuna devam ediyormuş. Acaba diyorum?
Yaşanılabilir kentler ve kasabalar için umudumuz kaldı mı?