İkna olmakla inanmak, aynı şey midir? Birisi bizi bir şeye ikna ettiğinde ona inanmış mı oluruz yoksa inanmadan da ikna olabilir miyiz?
Bir şeye inanırız veya inanmayız bilemem ama sonunda bu kararı kendimiz karar veririz.
İnanmış gibi görünebilir ama inanmamış olabilirim fakat kendimi nasıl göstermek istersem öyle davranırım.
Yani inanmadığım bir şeye inanmış gibi yapmak benim elimde ama içimden doğrusunu her zaman bilirim.
İnsan herkesi kandırır da bir tek kendisini kandıramaz. Bazen kandırdığını zanneder ama bu da bir müddet sonra ortaya çıkar.
Aslında içinde derinlerde bir yerde kendisini kandırdığını biliyordur ama sadece bunu itiraf etmiyordur.
Sonra bir gün gelir ve dışından şöyle söyler:
“Ben zaten kendimi kandırdığımın farkındaydım.”
***
Bu kimi zaman doğrudur, kimi zaman ise gerçekten inanıp kandırılmış olduğumuz bir duruma geliştirdiğimiz savunmadır.
Şimdi inanmak nasıl bir süreç? Nasıl inanıyoruz, ona bakalım.
Çünkü inanmanın da kendi içinde şekilleri, seviyeleri vardır.
Örneğin biri bana bir konu ilettiğinde ona hemen, hiç sorgulamadan inanabilirim.
Bu durumda bana konuyu ileten kişinin kim olduğu çok önemlidir, bu benim güvendiğim biriyse inanmam daha kolay olur.
İkincisi; konunun ne olduğu, mantığıma uygun mu, kafamda soru işaretleri oluştu mu, karşımdakinin gözünün içine baktığımda ne hissettiğim önemlidir.
Bunlar insanın aklından saniyeler içinde geçen duygu ve düşünceler olmasına rağmen yaşam bu konuda insanı ustalaştırır.
Kimi zaman inanmak için biraz süreye ihtiyacım olur.
Duyduğum şeye inanmak zor geliyordur, başta elimde olmadan bir engel koyarım ve zamanla bunu sindirmeye ihtiyacım vardır.
Ya da gerçekten kafamdaki soruları sormaya, sorgulamaya, ikna olmak için biraz daha detaya, bir başka kişinin daha açıklamasına ihtiyacım vardır.
Yani kısaca ikna edilmek isterim.
Genelde ikna edilmekle kandırılmak birbirine karışır.
Biri sizi bir şeye ikna etmeye çalışıyorsa alttan acaba beni kandırıyor mu sinyali de birlikte gelir.
İkna olmam için birisinin beni kandırmasına gerek yok çünkü bu da aslında benim elimde olan bir karar!
***
Kimi zaman alışverişte de bunu yaparız, ikna edilmeyi isteriz, severiz.
Bunu iyi yapan satıcılar ürünlerini daha kolay satarlar.
Bir şeyi beğenip beğenmediğimizde kararsız kaldığımızda, birisinin onu beğendiğimize ikna etmesini bekleriz.
Bazen bir şeye inanmak istemiyorumdur ve sürekli olarak konuyu ötelerim.
Bu bize acı veren durumlar veya kabul etmek de güçlük çektiğimiz şeyler karşısında kullandığımız bir savunma mekanizmasıdır.
Sık rastlanan bir örnek, çocuğunun akademik olarak kendi beklediği düzeyde olmadığına inanmak istemeyen bir annenin, sürekli olarak çocuğu tembellikle suçlaması ve daha da çok ders çalıştırması...
Hassas konularımızda vardır tabii! Kalpten doğru olmasını istediğimiz şeylere karşı süngümüz daha çabuk düşer.
Bu kişilerle konuşurken gözümüze perde iner, ona o kadar çok inanmak isteriz ki kolayca kandırılırız.
***
Bunun en masumane hali çocuklarımızla ilişkimizde ortaya çıkar.
İnsan en çok ve en çabuk çocuğunun isteklerine tavlanır, onun sözlerine inanır.
Bir de kestirip attığımız durumlar vardır ki bu mutlaka esnemesi gereken bir yönümüzdür.
Dinlemeden, anlamadan, baştan inanmayacağına emin, karşıdaki konuyu açmaya fırsat bulmadan inanmadığımız durumlar sonra keşkelere dönüşebiliyor.
Deneyimlerimiz bize çoğunlukla nelere ve kimlere inanılır söylüyor ama bazen inanmak için veya bizi ikna etmesi için karşımızdakine bir şans vermek gerekir diye düşünüyorum.