Ülkemizdeki hoşa gitmeyen konuları örtbas etme eğiliminin sınırı yok gerçekten. Yapılan, edilen hiçbir şey rahatsızlık vermiyor, bunların söylenmesi infial yaratıyor. Tacizlere, tecavüzlere, kadın cinayetlerine kimsenin sesi çıkmıyor misal, birisi rakam telaffuz etmeye kalktı mı kıyamet kopuyor, “Vay efendim biz tacizci miyiz, bize tecavüzcü mü dedin sen?” Bu kadar ama, aksini ispat etmeye çalışmak yok, köpürmek ve inkar etmek var.
Hürriyet yazarı Melis Alphan, bir araştırmaya; Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun il il dolaşarak hazırladığı Türkiye Ensest Atlası’na dayanarak bir yazı yazdı. “Türkiye’de ensest oranı yüzde 40, bununla yüzleşmeye hazır mısınız?” dedi. O derece değiliz ki, bir an durup düşünmek yerine hep birlikte bu bilgiyi aktaran insanın üzerine çullanmayı seçtik.
Elbette karşı argümanlarla, istatistiklerle, “Biz de şöyle bir araştırma yaptırdık efendim, oran sizin dediğiniz gibi değil, aslında şudur”larla değil. “Bize sapık dedi bu kadın, özür dilesin”lerle.
Efendim, öncelikle siz neden üzerinize alındınız kişisel olarak? Ondan sonra, ensestin büyük bir yara olduğu konusunda hemfikir değil miyiz? Yaşayanlarda ömür boyu sürecek travmalar yaratan, kurbanlarının utanıp, korkup sustuğu, çoğu zaman aile içinde bilinip de göz yumulan bir yara üstelik. Hangi yaranın iyileştirilmeden üstü örtülerek kapandığını gördünüz? İnkar etmekle, “Bizde olmaz” demekle, ayna tutana kızmakla halloluyor mu sorunlar? Basit bir internet taraması yapın, o “öz kızına...” diye başlayan haber başlıkları başka gezegenden mi hep?
Bu rakama kızanlar, her zaman olduğu gibi Batılı örneklere sığınmış durumdalar. Yok İsveç’de serbest, Fransa’da cezası yok, İngiltere’de yasalar geniş... Kötü örnek oldu mu yüzümüz hep Batıya dönük. Yalnız sorun şu ki, kimse zaten “Batıda yok, bizde var” demiyor. O çok kızdıkları araştırmayı yapan TKDF’nin başkanı Canan Güllü, ensestin bütün dünyanın derdi olduğunu da söylüyor zaten. Tek fark, orada bunu dile getirenin üstüne yürümüyorlar. Sık sık bu konuyu içeren kitaplar, filmler, tiyatro oyunları çıkıyor karşımıza. “Bizde olmaz” demiyorlar, yüzleşme yoluna gidiyorlar. Ama çözüm oluyor, ama olmuyor. En azından kırık kollarını yen içinde kalmasından medet umulmuyor. “Evet, var böyle bir dert” denebiliyor, tehdit edilmeden.
Diyelim ki açıklanan oranı çok yüksek buldunuz, inandırıcı gelmedi, olabilir. Niye kızıyorsunuz ki, çürütün. “Üfürme” deyip geçmek mi bunun çözümü? Üfürme olmayanını siz bulmayacak, bir karşı veri koymayacak mısınız ortaya? “Ne yüzde 40’ı, bakın ben de şurada okudum; yüzde 20’dir aslı” demeyecek misiniz mesela?
Ayrıca o zaman ürkütücü olmaktan çıkacak mı? Ya da kaç olursa bu oran, sizce kabul edilebilir olacak, ucu size değmeden geçmiş olacak? Tam olarak yüzde kaça anlaşırız?