Memlekette sürekli artan stres ve gerginlik düzeyi bende daha ziyade korkma ve geri adım atma olarak karşılık bulur oldu. Kafamın içinde “Aman aman bir tatsızlık çıkmasın da” diyen biriyle dolaşıyorum. Gündelik hayattaki son derece sıradan, minik olaylarda derhal devreye giriyor. “Sessizce in o taksiden” diyor, “Tamam cevap verme, zaten anlamayacak” diyor, “Evet, senin sırandı ama adam / kadın atladı geçti, kavga mı edeceksin şimdi?” diyor.
Tabii ki hiç hoş değil ama karşılaştığım bir saçmalık, bir haksızlık, bir saygısızlık halinde içimden geçen reaksiyonu verirsem karşıdan gelebilecek tepkileri kestirmek mümkün değil. Ercüment Çözer de olmadığıma göre. Burada Milliyet Sanat’ın Ekim sayısı için Nejat İşler ile çok keyif alarak yaptığım söyleşiyi anmak isterim; “Ercüment karakteri biraz benim karanlık gündüz düşlerimden de çıkma,” diyor, “Bazen delirince ‘Bir Samuray kılıcıyla İstiklal Caddesi’nin bir tarafından girip öbür tarafından çıkmak istiyorum’ gibi salak salak şeyler düşünürdüm”. Neyse ki meseleyi “Saygı” ile çözme yoluna gitmiş. Ama işte maalesef dizi karakteri değiliz, Samuray kılıcımız yok ve ortada patlamaya hazır, pimi çekilmiş el bombaları dolaşıyor. Ses çıkartınca insan gibi sözlü cevap alma ihtimalin son derece düşük, kafana bir şey yemen ise an meselesi. Bir kadın arkadaşımın geçenlerde bir parkta güpegündüz ve durup dururken fiziksel saldırıya uğradığını öğrendim mesela, ben dahil hiç kimse “Yok artık” demedi. Biliyoruz ki oluyor, olabiliyor. Hem hiç kimsenin birbirine toleransı, sabrı, hoşgörüsü kalmadı hem de şiddetin dozu dur durak bilmeden artıyor, biz de olağanüstü uyum yeteneğimizle her artışa alışıyoruz.
Derken karşıma Milliyet’ten Önder Yılmaz imzalı bir haber çıktı. Başlığı “Mecliste yüksek gerilim önlemi”. Gerçekten ilk anda elektrik sistemiyle ilgili bir sorundan ve ona bulunan çözümden söz ediliyor sandım. Yok efendim, meğer “Sert tartışmaların hatta yumruklaşmaya varan kavgaların yaşandığı TBMM Genel Kurul salonunda, vekillerin (elektronik sistemlerden kaynaklandığı ümit edilen) stres ve gerginlik birikimini önlemeye yönelik tedbirler” alınmış. Zemine bakır tel topraklama yapılmış, anti-statik halılar döşenmiş. Oksijen alarak rahatlasınlar diye vekil sıralarına havalandırma ünitesi yerleştirilmiş, sıralar orijinal rengine getirilerek matlaştırılmış ki parlaklıktan kaynaklanan rahatsızlıklar giderilsin. En güzel kısmı burası; protestolar sırasında çekmeceleri çekip iterek gürültü yaptıkları için çekmeceler sökülmüş. Şahane değil mi, Hababam Sınıfı’ndan söz etmediğimizi hatırlarsak hele.
Ben açıkçası bütün o sert kavgaların, kocaman insanların arasındaki yumruklaşmaya varan “anlaşmazlıkların” ortam kaynaklı olduğunu öğrenince çok rahatladım. Demek ki bizim için de umut var, sokaktaki insanın birbirinin gözünü oymaması için neler yapılabilir, bunun için de bir teknik sistem geliştirilmeyi düşünmek lazım o zaman. İşte bakır tel topraklama yapılmış sokaklar, anti statik halılarla kaplanmış metro istasyonları, toplu taşıma araçlarında ortama lavanta, bergamot uçucu yağı püskürten buhurdanlıklar, belki sağa sola passiflora çeşmeleri, stres masajı üniteleri, bir sürü stres azaltan yöntem bulunabilir. Bakarsınız işe yarar.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024