Sürekli bir şaşkınlık, bir hazırlıksız yakalanma, bir dost bildikleri arkasından vurmuş gibi ruh hali. Muhakkak son bilmem kaç yılın en şiddetli yağışı ve ‘kaçınılmaz olarak’ felç olan hayat. İstanbul olarak yaşadığımız kısır döngü bu. Bir iklimin değiştiğini, hatta buna bizzat insanın neden olduğunu, artık bize göre ‘zamansız’ yağmurlara’ da, ‘çöl sıcaklarına’ da alışmamız gerektiğini kabul edemedik, bir de o aniden bastıran yağmurların asfalt ve beton zeminlerden sızıp toprağa karışmadığını.
“Ortaköy Dereboyu Caddesi sele teslim!” “Terazidere Metro İstasyonu sular altında!” “Yağmur Bülbülderesi’ni gene vurdu!” “Kurbağalıdere ölüm kustu!”
Bunlar hep önceki günden haberler. Ihlamurdere’de arabalar yüzüyor, Büyükdere’de evleri su basıyor. Bunlar hep semt isimleri cadde, mahalle isimleri. Neden hepsinin içinden ‘dere’ geçiyor sizce? Neden yağmur durup durup ‘gene’ buraları vuruyor? Kastı mı var o semtlere?
Meteoroloji ve afet yönetimi profesörü Mikdat Kadıoğlu’nun yedi sene önceki bir yazısından aktarıyorum: “Dereler binlerce yıl bulunduğu yerde kâh cılız, kâh coşkun akar. İnsanlar taşkınlık yapıp derenin evine (yani sel tehlike bölgesine), yatak odasına (sel yatağına) ve yatağına (dere yatağına) göz koyup işgal eder. Zavalı dere artık normal hava şartlarında yatağında; 100-yıllık yağışla gelen sel sularını sel yatağında; 500-yıllık yağışla gelen sel sularını da sel tehlike bölgesinde taşıyıp denize ulaştıramaz.
Dereyi kuru bir günde kafalarına göre künklere, menfezlere sokuşturanlar ‘70 yılda bir görülen’ şiddetli yağışta dere doğal mecrasını doldurmaya başlayınca şaşırıp kalır. (...) Derelerin cadde ve sokağa dönüştürülmesi bilimsel anlamda kabul edilmez bir şeydir. Dereleri caddeye dönüştürüp etrafını bina ve fabrikayla dolduranlar artık derenin suyunu görünce Marslı görmüş gibi şaşırmasın.”
Gayet açık ve net ifade edilmemiş mi? O üzerinden metrobüs yolu, otoyol, tren, isminden de ‘dere’ geçirdiğimiz bölgenin adı kulağa hoş geliyor diye “Falancadere” değil. Orası bildiğin dere. Ve zannettiğimiz kadar kolay ‘ıslah’ olmuyor o. Bizim insan olarak doğayı ıslah etme nafile çabasından vazgeçip kendimize onunla uyumlu yaşam yerleri kurmamız gerekiyor.
Yoksa o senin caddeni, sokağını tanımıyor ve seni arabanla beraber derede yüzmek, alt geçitten botunla geçmek zorunda bırakıyor işte.
“Su akar yolunu bulur” laf değil yani. Mutlaka bir yolunu buluyor, sen onun yolunu tıkarsan önüne seni de katıyor, orası onu ilgilendirmiyor.
Mizah gene iş başında
İstanbul’daki yağış, sosyal medyada selden bire bir zarar görmemiş olduğunu tahmin ettiğimiz arkadaşlar için verimli bir alan oluşturdu. Birkaç örnek:
Tüm hizmetlerimiz yağmur sayesinde birleşti. İstanbulkart ile otobüs, vapur, metro ve metrobüs hizmetlerini aracınızdan inmeden de alabilirsiniz.
Selimpaşa’ya metrobüs bekliyorduk, İDO geldi teşekkürler.
Havuzlu metrobüs keyfini sadece 25 kuruş farkla siz de yaşamak ister misiniz?
İstanbul’un keşfedilmemiş doğa harikalarından birisi daha: Okmeydanı E-5 çağlayanı.
Tabii başyapıtlar meteoroloji uzmanının tavsiyesi ile ilgili üretilenler oldu:
Boyu 1.60’dan kısa olanlar sokağa çıkabilir, tehlike geçti.