“Aman Allahım, bunu yapan insan olamaz!”, “Sizde hiç vicdan yok mu? Görüntülere bakarken gözyaşlarımı tutamadım...”
Geçen hafta Idlib’de öldürülen Suriyeli çocukların görüntüleri perişan etti sayın seyircileri. İnsanlığımızdan utanarak, dehşete kapılarak, bunun bir film olmadığını kendimize hatırlatarak izledik.
Bunun film olmadığını sık sık hatırlamak gerekiyor çünkü aslında bütün dünyanın gözü önünde böyle bir katliam yaşanıyorsa ya bu bir film olmalı ya da kıyamet günü, ‘normalde’.
Ama bizim ‘normalimizde’ olaylar pek öyle cereyan etmiyor. Tam da biz sınırın öte yanındaki Suriyeli çocuklar için duyarlı gözyaşlarımızı dökerken, sınırın bu yanında, İzmir’e bağlı TorbalıPamukyazı’da koca bir mahalle ayaklanmış, topraklarına sığınan Suriyelileri taşlarla sopalarla kovmaya gidiyor mesela.
Sebep? İstemiyorlarmış mahallelerinde Suriyeli. Haberi geçen ajansların pek de şüphe etmedikleri şekilde, olaylar “Suriyeli bir grubun, bir çocuğu dövmesiyle” başlamış. Nedenini, niçini, nasılını, kanıtını, tanığını geçtim, bir ‘İddaya göre’ ibaresi bile yok, “Suriyeliler çocuk dövdü”. Bir insandan değil, bir ‘tür’den söz ediyoruz adeta.
Peki, sonra? Çocuğun ailesi ve mahalleliler ile o aynı ‘Suriyeliler’ arasında kavga çıkmış, bıçaklar, sopalar devreye girmiş, 1’i ağır 30 kişi yaralanmış.
Ertesi sabah, 300 kadar mahalle ‘sakini’ sopalarla Suriyelilerin kaldığı bölgeye doğru yola çıkmış. Neyse ki durumu fark eden Suriyeliler çadırları terk edip kaçmış.
‘Sakinlerimiz’ hızlarını alamayıp Torbalı-Selçuk yolunu trafiğe kapatarak Suriyelilerin kaldığı 40 çadırı yıkmışlar. Mahalle muhtarı da der ki, “Mahalleliyi durdurmak imkansızdı. Mahallemizde Suriyeli istemiyoruz. Onların gelişiyle olaylar arttı. Devlet bunları alıp kamplara götürsün”.
Hani gözümüz görmesin de nereye giderlerse gitsinler.
Öyle iç burkan detaylar var ki haberde, mesela “Torbalı-Tire karayoluna çıkan Suriyeliler, otostop yapıp ayrılmak istedi ancak hiçbir araç sürücüsü onları almadı.”
İnsanların yaşadıkları dehşeti tahmin edebiliyor musunuz? Hayatta kalmak için terk etmek zorunda kaldığınız bir ülkeniz var ve sığındığınız, aç sefil, çadırda kalarak yaşamaya çalıştığınız ülkede sizden tanımadan nefret eden insanlar arasındasınız. Bir mahalle toplanıp çadırınızı başınıza yıkmaya gelebiliyor. Neden? İddiaya göre aynı ülkenin vatandaşı olduğunuz biri, onlardan birinin çocuğunu dövmüş. Bundan size ne? Olur mu, ‘Suriyeli’ olduğunuza göre, biriniz hepiniz için. Bir kez daha canınızı kurtarmaya, kaçmaya çalışıyorsunuz, hiçbir insan evladı sizi arabasına almıyor.
DHA’nın geçtiği haberin sonunda bir cümle var: “Suriyelilerin ayrılmasının ardından Pamukyazı’da hayat normale döndü.”
Gerçekten iç rahatlatan bir bilgi. Bizim normalimiz bu, öyle mi? Hasbelkader doğmuş olduğumuz toprağı babamızın malı sandığımız, kendimizden başka kimseye tahammül edemediğimiz bir hayat. Ama ucu bize dokunmadığında duyarlıyız, lütfen.
Kim bilir belki o taşlı sopalı mahalle sakinleri de, onları görmezden gelen sürücüler de akşam evlerinde Idlib’de ölen çocuklar için ağlamışlardır. Kolay, gitmediğiniz görmediğiniz, ‘uzaktaki’ acılara üzülmek. Kimyasal silahla zehirlenmedikleri, botlarda boğulmadıkları sürece hiçbir kıymeti yok mu bu insanların?
Suriye’den bir duvar yazısı çıkıyor karşıma sık sık, “Ey toprağın altındaki diriler geri dönün! Çünkü toprağın üstündeki insanlar çoktan öldüler.”
Bunu paylaşırken de eminiz değil mi, bize demiyordur.