Bir gün kitap fuarı, ertesi gün bienal sergisi. Memlekette canı sıkılan kültür sanat etkinliği basıyor. Senin gibi düşünmeyen bir yazar mı var? Bağır, çağır, üstüne yürü, fuara katılmasını, okuruyla buluşmasını, kitap imzalamasını engelle.
Bir sebepten beğenmediğin bir sergi mi açılmış? Vur, kır, parçala, hiçbirini yapamıyorsan ziyaretçileri tehdit et ki cesaret edip gezemesinler.
Başıma bir şey gelir mi diye endişelenmene gerek yok. Büyük olasılıkla polis ‘demokratik protesto hakkına’ saygı gösterecektir.
Bakınız, yazar İhsan Eliaçık’ın memleketi Kayseri’de başına gelenler. Kayseri Kitap Fuarı’nın kapısında toplanan bir grup, sloganlar ve yuhalamalarla Eliaçık’ın fuar alanına girmesini engelliyor, hem yazarı hem onu korumaya kalkışan okurları itip kakıyor. Bir de üstüne “Kitap Fuarı’nı provoke etmek için seni kim tuttu Allahsız?” diye hesap soruyorlar.
Ertesi gün, 15. İstanbul Bienali kapsamında Üsküdar Bağlarbaşı’ndaki Abdülmecid Efendi Köşkü’nde sergilenen Ömer Koç koleksiyonu saldırıya uğruyor. Dört-beş kişilik bir grup Ron Mueck’e ait ‘Hırka Altındaki Adam’ heykelini tahrip etmeye çalışırken “Laiklik bu mu?” diye bağırıyorlar; “Bu memleket sizin yüzünüzden bu hale geldi. Burada bunlar sergilenemez!”
Bir şehirde ilk kez düzenlenen bir kitap fuarı, maalesef kitaplarla değil, bir yazarın saldırıya uğraması ve bunu protesto eden yayınevlerinin fuardan çekilmesiyle hatırlanacak. Ama provoke eden de yazarın kendisi.
Sen Bienal gibi bir etkinliği basmaya kalkışıyor, ziyaretçileri huzursuz ediyor, esere zarar vermeyi deniyorsun, ama “Bu ülke o sergiyi açanlar yüzünden bu hale geliyor.”
Ne ala, saldıran hiçbir koşulda sorumlu değil.
Sosyal medyaya bakıyoruz; değerli yorumcular klavye başına geçmiş: “Müslüman mahallesinde salyangoz satanlar bunları göze almalı”ymış.
Yani bu ne salyangozmuş birader, her kılığa giriyor ve her şeyin müsebbibi.
Rujlu futbol
Pazar günümün bir kısmını Gençlerbirliği Teknik Direktörü Mesut Bakkal’ın hakeme olan öfkesini ve isyanını dile getirmek için seçtiği tabirleri anlamaya gayret ederek geçirdim.
Ana fikir; “Birebir mücadeleye müsade etmezsen, iyiyle kötüyü ayıramazsan benim futbolum nasıl ilerleyecek?” cümlesinde saklı. “Adama değiyorsun faul veriyor. İkili mücadele yok. Değdik mi faul.” söz öbeğinden neye itiraz edildiğini anlıyoruz. Peki önerdiği çözüm ne? “Ne yapacağım ben ruj sürüp de mi sahaya çıkacağım? Bu şey oyunu mu?”
Ben tek başıma işin içinden çıkamayarak futboldan anlayan yetkin kişilere de başvurdum. Rujdan nasıl bir medet umulduğunu tam çözemedik. Futbolcu sahaya rujla çıkarsa hakemin etkileneceği düşünülüyor olamaz herhalde. “Erkek gibi oynayamayacaksak ne anladım ben bu oyundan?” ise kasıt, hatırlatmakta fayda var, futbol kadınların da oynadığı bir spor dalı. Yok, “Bu şey oyunu mu?” derken eşcinsellikten dem vuruluyorsa gene ruj yersiz kaçmış.
Bilemedim sonuçta. Yeşil sahalarla yatak odasını bir tutan alışıldık cinsiyetçi söylemde yepyeni bir boyut.