Enteresan ülkeyiz gerçekten. Mağdur rolü kapanın elinde kalıyor. Bir müzisyen çıkıp “Bu yeni çıkan parça benim 2005 senesinde yaptığım besteye çok benziyor” diye meslek birliğine başvuruda bulunuyor. Görevi müzik eseri sahiplerinin haklarını korumak olan MSG’nin konuyla ilgili Teknik Bilim Kurulu besteleri inceliyor ve “Tempoları farklı olmakla birlikte ara nağmelerinin
aynı olduğu tespit edilmiştir” diye rapor yazıyor.
Şimdi burada kim mağdur? Normalde 2005’teki bestenin sahibi, değil mi? Hayır, bizde yeni çıkan şarkının bestecisi mağdur. Hemen bir “Meyve veren ağaç taşlanıyormuş meğer” edebiyatı, bir “Şöhetin bedeli buysa ününüz sizin olsun” hali. E aynı meyveyi daha önce başkası da vermiş onun hakları ne olacak?
Manuş Baba ile Atilla Yılmaz arasındaki “çalıntı beste” davası, “Manuş Baba’nın şarkısı çok tuttu, halbuki ötekini kim duymuştu ki?” noktasında bağlanacak neredeyse. Anlaşılan bir şeyin halk tarafından çok sevilmesi onu bütün şaibelerden
azade kılıyor.
Ben iki şarkı arasında
ciddi benzerlik bulanlardanım. Uzman değilim, ancak uzman kulaklar da aynı kanaatte. Ama buradan birinin diğerinden çaldığı sonucunu çıkarmıyorum. Tesadüf
diye bir şey var, farkında olmadan duyup esinlenmiş olmak mümkün, bir sürü açıklaması olabilir.
Benim itirazım Manuş Baba’nın piyasaya sürdüğü açıklama metnine. Nasıl bildik bir “delikanlı” edebiyatı, bu kadar olur. “Nereden bulaştık bu işe bilmiyorum” diye başlıyor, emekten giriyor, memleket hallerinden çıkıyor. Doğadan, sevgiden, insanca yaşam taleplerine karşı duran kötü adam ve kadınlardan dem vuruyor. “Hayatımda popülerlik, ünden, şöhretten daha öte şeyler var. Ahlaklı olmak, insan olmak, memleketin, dünyanın
farkında olmak” diyor.
“Bunların hepsi çok güzel de konumuzla ne alakası var?” derseniz, Emrah Serbes’in “İstesem yurtdışına giderdim, hiçbir ülke de beni iade etmezdi” gibi kendisinin fikir suçlusu kategorisine koyan açıklamasının üç kişinin ölümüyle ne alakası vardıysa o. Damar aynı damar.
Güzel bir insan olduğunuzu anladık ve fakat şu an başka bir şey konuşuyoruz. Ona dair hiçbir açıklama yok “açıklama”da. Üzüldüğü, “onu yaralayan” tek nokta “Tanımadığı, bilmediği, dinlemediği, iyi niyetten yoksun, onun için müzikal olarak çok uç bir noktada olan eser sahibiyle öyle bir benzerliğin olma ve onunla aynı hisleri paylaşmış olma ihtimali”ymiş.
Yalnız, ortada zaten iki ihtimal var: Ya diğer şarkıyı duyup kopyaladınız, ya da acı ama gerçek; aynı hisleri paylaştınız.
“Nasıl çıkacağız bu işin içinden bilmiyorum” diyor sonra. Belki karşı tarafı yermemek iyi bir başlangıç noktası olabilir. Bir de başkasının cümlesini alıntılarken çift tırnağa başvurmak. Zira finaldeki vurucu “Şu memlekette hiçbir şeyin benim istediğim gibi olmayacağını anlamış olmakla beraber asla bu hayal kırıklıklarından dolayı da vazgeçecek değilim” cümlesi de daha önce neredeyse aynı kelimelerle Zeki Demirkubuz tarafından yazıldı. Umarım onunla aynı hisleri paylaşmış olma ihtimali Manuş Baba’yı yaralamıyordur.