Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gündemi iki dakika takip edip boğazına kadar sinir bozukluğuna batmadan oradan çıkmak zor şu aralar yine. Bulunduğum ortamlarda en çok geçen diyalog “Vallahi ben artık takip etmiyorum”, “Sorma ben de, zaten hayat çok zor, daha da moralimi bozmayayım diyorum”. Ve kaçınılmaz son: “Peki şeyi gördünüz mü?”

O “şey” yangın olabilir, sel olabilir, iklim krizinin geldiği noktada sonumuzun yakın olduğuna dair bilimsel veriler olabilir, olası bir depremde başımıza geleceklere dair uyarılar olabilir, koronavirüsün yeni bir varyantı olabilir, Afganistan’daki Taliban dehşetine dair yeni bir kabus haber olabilir, kaybolmuş bir kız çocuğu, öldürülmüş bir kadın, katledilmiş bir hayvan, kurumuş bir göl, adım atılamaz olmuş bir deniz, ülkesinde şunu istemeyenler, dünyasında bunu istemeyenler, saydıkça akla yenileri gelecek bitmeyen upuzun bir liste olabilir. Sosyal medyayı açıp neler oluyor diye bakmak demek kesif bir nefes darlığı, insana ve hayata dair derin bir ümitsizlik demek.

Haberin Devamı

Ama bazen de işte “Yok, gerçekten izlemeye dayanamayacağım” dediğin görüntüler arasında bir tanesine denk geliyorsun, hiç tanımadığın bir adam, belli ki çileden çıkmış bir adam, avazı çıktığı kadar bağırıyor, “Bu dünyada bir tek biz yaşamıyoruz” diye haykırıyor, “Oh be”, diyorsun, “İşte bu”. Olayı izlemeyen kalmadı ama kısaca özetlersek, her hayvan seven ve bakan kişinin mutlaka aşina olduğu şikayetçi komşu / apartman yönetimi terörü Çorlu’da Özay Kaya adlı vatandaşın da başına gelmiş. Sonradan Milliyet’e verdiği röportajdan karlı bir günde ayakları tutmazken bulduklarını, veterinere götürüp iki ay boyunca tedavilerini yaptırdıklarını öğrendiğimiz Köpük adlı köpeğin yaşadığı kulübesinden barınağa aldırılması kararına isyan ediyordu. Videoyu evin penceresinden göz yaşları içindeki kızı çekiyordu ve Özay Bey “Köpük bizim sokağımızın köpeği, herkesin baktığı, sevdiği bir köpek. Bu dünyada tek biz yaşamıyoruz, hayvanlar da var. Kime zararı var? Biraz insan olalım” diye bağırıyor ve ekliyordu: “Daire 16, adım Özay Kaya. Kimseye zararı olmayan bu köpek için belediyeyi kim arıyorsa uğraşacağım onunla. Bu mahallede onun da yaşamaya hakkı var”.

Haberin Devamı

Müthiş bir destek buldu Daire 16, sosyal medyada. Ne çok ihtiyaç varmış böyle bir sese. “Onun da yaşamaya hakkı var”. Ayrıca bir haklı noktaya daha değiniyor röportajda; bu köpek apartmana “ait” değil, satın alınarak belediyeye ait yola konulmuş bir kulübesi var, orada yaşıyor. Orası onun alıştığı, beslendiği, komşuları tarafından sevildiği yuvası. Siz kim olarak onu oradan sürmeye karar veriyorsunuz? Sizi kim bir başka canlının nerede yaşayıp yaşamayacağına karar verme mercii kıldı? Apartmana girmesinden rahatsızsan kapıyı kapat. Bayılmıyorsan kendi evine kedi - köpek alma. Ama bu dünyada bütün canlıların senin kadar yaşama hakkı olduğunu unutma. Ve tabii mümkünse bunu hayatının tüm alanlarına uygula. O gelmesin, bu durmasın, beriki geçmesin, bu sokak benim, bu mahalle benim, bu şehir benim, bu ülke benim, bu dünya benim sanıyorsun ya, öyle değil o.