Sanırım çok şakacı bir yapımız, muazzam bir espri anlayışımız var. Bir de tabii dertsiz tasasız bir hayatımız. Öyle ki nereden ne komiklik devşireceğimizi bilemiyoruz, can sıkıntısından telefon şakalarına başvurup insanların hayatını tehlikeye atıyoruz.
DHA’dan Yusuf Çınar’ın haberiydi dün, Çorum İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri, kentte intihar olaylarının önüne geçmek, intihar vakalarını önlemede medyanın önemini hatırlatmak gibi amaçlarla basın mensuplarıyla bir araya gelmiş. Özellikle peş peşe intihar haberleri okuduğumuz şu dönemde gayet faydalı bir hizmet. En azından üzerine kafa yorulması bile iyi.
Burada devreye genelde “Niyet edeni kimse durduramaz efendim” peşin hükmü giriyor ama önlenebildiği vakalar olduğunu pekâlâ biliyoruz. Yeter ki bizler intiharı önleme girişimlerini kösteklemeyelim. Misal, bu amaçla kurulmuş telefon hatlarını kendi eğlence aracımız olarak kullanıp meşgul etmeyelim.
Saçma bir şey söylediğimin farkındayım, kim neden meşgul etsin telefon hattını değil mi normalde? Ama işte söz konusu sunumun en çarpıcı yanı, intihara niyetlenenlere yardımcı olmak niyetiyle kurulan 112 Acil Çağrı Merkezi’nin ne gibi amaçlarla kullanıldığını öğrenmek oldu.
Çorum İl Ambulans Servisi Başhekimi Dr. Esme Pehlivan anlatıyor, 2019 yılında toplam 276 bin 350 çağrı almış telefon hattı. Fena değil, numaranın insanlara ulaştığını gösteriyor. Gelgelelim bunun yüzde 80.7’si asılsız çağrı imiş. Yarısı dese razıyım, yanlışlık olmuştur, çoluk çocuk telefonu ele geçirmiştir, olabilir. Ama 80.7 nasıl bir oran?
Ne yapıyorlar durup dururken 112’yi arayıp derseniz onu da gerçek örneklerle anlatıyor. Telefonu çalışıyor mu diye denemek için arayanlar varmış, diyelim tamire verdi, 112’yi arayıp kontrol ediyor düzeldi mi diye. Sonra İntihar Önleme Hattı’na bakkal muamelesi yapıp “Bize gelirken bir ekmek alır mısınız?” diye sipariş verenler varmış. Ama en güzeli, canım sıkılıyor diye arayıp şarkı söyleyenler varmış. Bu sırada gerçekten canından vazgeçme aşamasına gelmiş, hayattan bunalan, son çare yardım isteyecek olan bir vatandaş varsa hattı meşgul buluyor, belki bu onun hayatına mal oluyor, ne gam. Biz çatıya çıkmış insanı “Atla atla” diye teşvik eden bir toplumuz, şarkımızdan mı feragat edeceğiz?
Gerçekten bu derece mutlu olduğumuzu, içimizde bastıramadığımız şarkılar uçuştuğunu öğrenmek bana pek iyi geldi. Tam tersini düşünüyordum. Daha bugün sosyal medyada düğünlerinde dans eden bir gelinle damadın videosunu paylaşanların öfkesi demek yalanmış. Eğlenen insana tahammülümüz yok zannetmiştim, o derece sinir olmuş görünüyorlardı kadınla adama, durduk yerde Twitter çalkalandı.
Demek sokaklarda gördüğümüz mutsuzluktan ölüyor gibi görünen suratlar da birer maske. Üzülüyordum ne kadar asık yüzlü, çatık kaşlıyız diye. Meğer içerde şarkı söylemek için fırsat kollayan, bu uğurda kendi dinleyicisini taştan çıkaran çocuk ruhlar yaşıyormuş. Keşke birbirimizle daha çok gülsek, söyleşsek, şarkı söyleyip dans etsek de de yalnızlıktan telefon hatlarına muhtaç olmasak.