Bir yılbaşı gecesini daha olabildiğince az sayıda eş dostla evlerimizde geçirip büyük umutlarla bağlandığımız yeni yıla adımımızı attık. Gerçekten “tsunami” tanımını hak eden pozitif vaka sayılarına eklenen çılgın yeme içme fiyatları, minik ev toplantılarıyla geçecek bir kışın müjdecisi gibi görünüyor.
Biz evlerimize tıkılmışken İstiklal Caddesi’nden gelen yılbaşı gecesi görüntülerinin asap bozmasını anlayabiliyorum. Ama o görüntülerdeki asıl sorunun Suriye – Afgan nüfusu olduğunu sanmıyorum. Benim gözüm o 30 saniyelik video boyunca tek bir kadın aradı koca caddede, yok. Sadece erkeklerin kabul edildiği bir maç dağılsa ancak o görüntüler elde edilebilir. Ve evet, burası sözüm ona İstanbul’un en “merkezi” caddelerinden biri. Kalbinin attığı yer. En azından bir zamanlar öyleydi. Epeydir hava karardıktan sonra yürürken tereddüt ettiğin, tekinsiz bir yer halini aldı. Tuhaf gece kulüpleri, kapılarında gel gel yapan adamlar, başına ne geleceğini asla tahmin edemeyeceğini düşündüren garip bir hava. Üzgünüm, Afganlardan önce de Beyoğlu böyleydi. 13 yaşından itibaren ortaokul - lise yıllarını ve sonraki hayatının çoğunu gece gündüz Beyoğlu’nda geçirmiş, İstiklal Caddesi’nde kendisini evinde hisseden biri olarak bunu söylemenin ne kadar zor olduğunu tahmin edemezsiniz. Benim için bile ürkütücü bir yer artık Beyoğlu.
Yeni bir şey değil ama işte. İstiklal Caddesi - Taksim zamana yayılarak değişti, tekinsiz bir yer halini aldı. Gözümüzün önünde, adım adım. Uzun uzun anlatmaya gerek yok, hepimiz farkındayız ki orada gece gündüz yaşayan, caddeye ruhunu veren kafe ve restoranların, sinema – tiyatro salonlarının, konser mekanlarının, rock barların bir bir kapanmasıyla başladı bu süreç. Nelerin gittiğini, yerine nelerin geldiğini mini bir araştırmayla görebilirsiniz. Giderek bir zamanlar orada gezen, yaşayan, eğlenen insanların Beyoğlu’na gitmesi için pek sebep kalmadı. Hele hele bir kadının. Adım başı açılan o tuhaf, karanlık barların – gece kulüplerinin kadın müşteriye hitap etmediği açık.
Yılbaşı gecesinin durumu daha da başka, o bölge oldum olası 31 Aralık’ta güvenli değildir, gene bir arşiv taraması eski taciz haberlerini ortaya dökecek, faillerin Afgan falan değil bildiğimiz memleket insanı olduğunu gösterecektir. Dolayısıyla şu anda o videoya bakıp “Aman Allahım, Afganlar, Suriyeliler ülkemizi işgal ettiler, ailelerimizle Beyoğlu’na çıkamayacak mıyız?” dediğimiz zaman asıl meselenin yanından bile geçmiş olmuyoruz. Tıpkı tecavüz haberlerini bir mülteci sorunu olarak sunduğumuzda yaptığımız (yapamadığımız) gibi. Geceleri sokaklarda, caddelerde neden kadınlar erkekler kadar güvenle gezemiyor, neden sürekli diken üstündeler, neden hayat boyu her alanda “toplumsal cinsiyet eşitliği” için mücadele etmek durumunda kalıyorlar, asıl sorulması gereken sorular bunlar.
İstiklal Caddesi’ne baktığımızda eksikliğini hissetmemiz gereken şey de başka üstelik. Bugün sosyal medyada “Ülkenin en güzel caddesi Arap istilasına uğramış” diye feryat eden hesap sahiplerinin en son ne zaman o “güzel caddeye” yolunun düştüğünü, o sokakların ruhunu taşıyan emektar mekanlar bir bir veda ederken ne hissettiğini gerçekten merak ediyorum.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024