Arada “Sağlıklı yaşam da günümüz insanında takıntı oldu” diye dalga geçsek de işin aslı hepimizin içinde daha iyi beslenmek, daha zinde olmak, mümkün mertebe zehirsiz bir hayat sürmek isteyen bir aslan yatıyor. Çünkü evet, saplantı oldu ama olmaması için bir sebep yok, mahalle manavında ya da marketlerde sebzeye benzer sebze bulmak neredeyse imkansız hale geldi. Organik pazarlar boşuna dolup taşmıyor.
Ve evet aynı aslan Canan Karatay söylediğinde kahkahayla gülse de içten içe şu şekeri bırakmanın, buğdayı azaltmanın gerektiğini biliyor. Aksi halde ortalık karabuğday, nohut, kinoa, kuru fasulye unlarıyla dolmaz, keçiboynuzu özleri, badem ezmeleri, hindistan cevizi şekerleri hayatımızın orta yerine yerleşmezdi. Biz çocukken kinoa mı vardı? Hayır, ama buğdayın genetiğiyle de böyle oynanmamıştı.
Bazı kokulara dikkat!
Neyse, ben de kendimce sağlıklı yemek tarifleri ve yaşam tüyoları veren Instagram hesaplarına giderek daha fazla merak saran(semaninsagliklimutfagi, ozlemledoyasiyayasamak ve halthyfoodbreak başta olmak üzere), karnabahardan pizza tabanı, yer elmasından cips yapan ekibe dahil olmaya başladım. En sonunda da sıra geldi aromaterapi dünyasına dalmaya. Üstelik damardan; Homemade Aromaterapi’nin kurucusu Aslı Bilgin’in verdiği atölyeden. Homemade Aromaterapi Kuzguncuk’ta küçücük, mis kokulu bir dükkan. İçinde envai çeşit uçucu yağ, saç, yüz, vücut için bu uçucu yağlar ve soğuk sıkım yağlardan oluşan tamamen katkısız bakım ürünleri, eviniz için çeşitli temizlik ve havayı değiştirici ürünler mevcut.
Dört saat süren atölyede de her şeyin temelindeki uçucu yağları, baz yağları ve hidrolatları hayatımızda nasıl kullanacağımızı öğreniyoruz. Fakat öncelikle sağlığımız için neleri kullanmayacağımızı öğreniyoruz ki, bu kısım sahiden endişe verici. Ağzımıza aldığımız şeylerin yüzde 98, kokladığımız şeylerin yüzde 50’sinin kana karıştığını, dolayısıyla burnun yabana atılır yanı olmadığını, mağazalarda alışveriş yaparken maruz aldığımız ortam kokularından neyle aromalandırıldığı belirsiz mumlara kadar hayatımızdaki bütün kokuların olanca kimyasalıyla akciğerlerimizde bizimle yaşamaya devam ettiğini söylüyor Aslı Bilgin. Araba, oda kokularını, kokulu mumları, oda spreylerini hayatınızdan çıkarın diyor özetle.
Denemeye değer
Gerçek bir uçucu yağı nasıl ayırt edeceğimizi ve hayatımızda nasıl yararlanacağımızı anlatıyor sonra. Etiketinde ‘esansı, özü’ gibi ibareler varsa anlıyoruz ki saf bir uçucu yağ değil elimizdeki. Bir iki damla portakal ya da bergamot yağıyla güne enerjik başlamanın, bir damla lavantayla deliksiz uyumanın mümkün olduğunu öğreniyoruz. Muhtelif ağrıların, depresyonun, halsizliğin, konsantrasyon eksikliği kaygı bozukluğunun çaresini doğada bulabileceğimizi.
Uçsuz bucaksız bir alan, insanın kendisini kaybetmesi mümkün, Aslı Bilgin iyi bir rehber o yüzden. Ben onun önerileri doğrultusunda minik bir aromaterapi ecza dolabıyla işe başlamak niyetindeyim. Özellikle günden güne yükselen sinir, stres, endişe, depresyona karşı elimizden bir şey gelmiyorsa narenciye yağlarını denemeye değer diye düşünüyorum.