Yaz geldi, diziler bir bir final yapmaya başladı. Kimisi sezon finali, kimisi kesin veda. Gene ekranı bir an bile güldürmediği gibi aslen romantik de olamayan ‘romantik-komediler’ kaplayacak belli ki. Bu arada üç dizinin finaline tanık oldum; “Doğduğun Ev Kaderindir”, “Alev Alev” ve “Mucize Doktor”. Üçü de sünerek, can çekişerek, ite kaka finale ulaştı. En sevilen adamı mı öldürsek, gökten yeni karakter mi indirsek, bu da tutmadı, geldiği gibi kaybolsun gibi çareler tek tek denendikten sonra final kararları açıklandı. Yabancı dizilerin finalleri en merakla izlenen bölümleridir değil mi, düğümler çözülür, sorulara cevap bulur, sürprizler olur. Bizimkilerde hiçbir şey olmuyor. Pardon, düğün oluyor. Üç dizi de esas oğlan ile esas kızın düğünleri, kalan bütün karakterlerin de birbirleriyle eşleşip evlenme ihtimaliyle nihayete erdi.
“Doğduğun Ev Kaderindir” çok çekti, ona söyleyecek söz bulamıyorum, nasıl başladı, nereye vardı. Keşke üç beş kez daha senarist değiştirselerdi, belki bilim kurgu olarak ulaşırdı finale. Bir güçlü kadın işi olarak başlayan “Alev Alev”de kadınların hepsi bir erkekten ayrılarak başladıkları diziyi başka bir erkekle birleşmek suretiyle noktaladılar. Meğer ana fikir profesör bile olsa yalnız kadının mutlu olamayacağı imiş. Aynı şekilde “Mucize Doktor”da yetenekli ve umut vadeden bir doktor olan Nazlı’nın (Sinem Ünsal) payına baş asistanlık yerine evlenip çocuk büyütmenin düşmesi, geri kalan herkesin ruh eşini bulup dünya evine doğru yola çıkması, gelin çiçeğini havada yakalayan Vuslat’a bile (Zerrin Tekindor) Tanju (Murat Aygen) ile bir tropik ada tatilinin uygun görülmesi biraz fazla değil mi? Yani aşkın gücünü küçümsemek istemem ama evliliğin hayattaki tek mutluluk yolu olarak önerilmesini ve herkesin gözünün çarptığı ilk kişiyle başının bağlanmasını herhalde hikâyeleri de acilen bağlama telaşına borçluyuz. Bizde de diziler yola çıkarken sonu belli olsa ve bu herkesin evlendiği “Gırgıriye” finallerine mahkûm olmasak ne güzel olurdu.
‘Hiç mi bir şarkımız size teselli olmadı?’
İyi Parti grup toplantısında kürsüye çıkıp konuşan Burhan Şeşen’i izliyorum. MÜYORBİR’in (Müzik Yorumcuları Birliği) başkanı olarak müzisyenlerin verdiği hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Her zamanki güler yüzüyle “Ey bu ülkeyi yönetenler, bir ayrılık sonrasında ya da aşk acısı çektiğinizde hiç mi bir şarkımız size teselli olmadı?” diye giriyor söze: “Bir ağıtla, bir bozlakla hiç mi hüzünlenmediniz? Bir düğünde hiç mi halay başı olmadınız? İlkokulda, milli bayramlarda, vatani görevimizi yaparken Dağ Başını Duman Almış marşını da mı okumadınız?“
İlk cümlesiyle burkuyor içimi, ülkeyi yönetenlerden değilim ama Gündoğarken bizim kuşağı büyüten gruplardan. Üstelik hayal kırıklığına da uğratmayanlardan. Şarkıları teselli de olmuştur, neşe de olmuştur, anılarımızda, hayatımızda yeri vardır. Birçok başka grup, besteci, şarkıcı gibi.
Burhan Şeşen konuşmasını hâlâ bir şarkıyla dünyayı güzelleştireceğine inanan biri olarak müzisyenlerin taleplerini sıralayarak sürdürüyor. Atla deve değil, normalleşme sürecinde görmezden gelinmemek bu talep. Çok da güzel konuşuyor ama ister istemez düşünüyorum, insanın yaptığı işin ne kadar önemli olduğunu anlatmak zorunda kalması ne kadar üzücü.
Canı bire bir yanmayanlar bir ay daha konser dinlemesek, oyun izlemesek ne olur ki diye düşünüyor belki. Bizim için hayatın eğlenceli tarafı ya bunlar, icra edenler için de öyle olduğuna inanma eğilimi var. Bu bir meslek değil de hobiymiş, müzisyenlere, tiyatroculara gökten inen bir gelir varmış, onlar da keyif olsun diye saz çalıp türkü söylüyorlarmış, ya da sahneye çıkıp oynuyorlarmış gibi. Ağustosböceği ile Karınca masalının kötü etkileri midir, nedir? Umarım bu sesler duyulur, bir an önce sokağa çıkma kısıtlamalarının saatleri ve kontrollü normalleşme koşulları müzisyenlerin konser verebileceği, tiyatrocuların oyunlarını sergileyebileceği şekilde düzenlenir de bu sektörün insanları daha fazla sıkıntı çekmez. Herhalde şüphemiz yoktur, spor salonunda, berber dükkânında, kıraathanede bulaşmayan virüs iyi denetlenen bir konser alanında da faaliyet göstermeyecektir.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024