Şu meşhur “Anne olunca anlarsın” cümlesini duymadan büyüyen kız çocuğu pek yoktur herhalde bizim memlekette. Anne olan herkes anlar mı, olmayan ömrünü hiç anlamadan mı tamamlar, bu konuda genelleme yapacak durumda değilim. Ama zamanında annenizde sizi en çileden çıkaran özellikler her neyse yaşınız büyüdükçe onları kendinizde yakalamaya başladığınız oluyor. Bütün derdiniz de o döngüyü kırabilmek oluyor aslında. Annenize dönüşmemek. Handan’ın Feri’ye dönüşmemek için verdiği mücadele gibi.
Handan ve Feri, tiyatro seyircisiyle Zerrin Tekindor’un bedeninde buluşan, Murat Mahmutyazıcıoğlu karakterleri. Aslında anlatılan, “ünsüz avukat Vedat’la film yıldızları kadar güzel ev kadını Feri’nin biricik kızı Handan Özkan’ın hayatı” ama onunla beraber bu hikâyeye eşlik eden bir kadın karakterler galerisi izliyoruz sahnede. Öncelikle Feri. Çapkın avukat Vedat Bey durulsun ve aklını kurtaramadığı eski aşkını unutsun diye eş olarak seçilen, Allah’ın çirkin şansı vermediği Feri. Sonra bu temizlik meraklısı Vedat Bey’i paşalar gibi büyüten, bir gün tozlu ayakkabıyla okula göndermeyen annesi; babaanne. Sokakların tekinsiz olduğu ‘70’li yıllarda okula rahat gidebilsin diye babasının Handan’ı yanına gönderdiği anason kokulu Melahat Hala. Handan’ın ilk kez bindiği metrodaki yol arkadaşı, evlere temizliğe giden Leyla başlıcaları.
Handan’ın ‘60’lı yılların başında henüz binaların göğü delmediği Göztepe’de başlayan hayatı, kolayca kandırabildiği halasına yalanlar söyleyerek çıktığı İstiklal Caddesi ile genişliyor. Genç yaşta özgürlüğün tadını alan bir genç kız olarak gezip eğlenmeyi, babasının dayattığı değil kendi istediği mesleği seçmeyi, ayaklarını yerden kesen bir aşk yaşamayı, annesinin kaderinden ve kızına belli etmemeye çalıştığı kederinden olabildiğince uzağa kaçmayı beceriyor. Bir yere kadar.
Murat Mahmutyazıcıoğlu kanlı canlı kadın karakterler yaratmakta çok mahir bir yazar. Üç kuşak kadını anlattığı “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin”den de hatırlayacağımız gibi anne-kız bağlarını da çok vurucu şekilde anlatıyor. Zerrin Tekindor’un oynadığı ilk tek kişilik oyun olan “Toz”da da yine çok incelikle yazılmış kadın karakterlere tanıştırıyor seyirciyi. Yönetmen Hira Tekindor, oyuncunun bütün oyunu bir sandalyede oturarak oynadığı bir yorum tercih etmiş ve Yakup Çartık’ın ışık tasarımıyla güçlenen bu seçim, seyirci olarak doğrudan size anlatılan hikâyeye bütün kalbinizle kulak verip inanmanızı sağlıyor. Zaten karşınızda Zerrin Tekindor gibi etkileyici bir oyuncu varken daha fazlasına da gerek yok, bir an bile dikkatinizi alamıyorsunuz üzerinden. Belki hızlı geçişleriyle zaman zaman kafanızı karıştırabilecek çok sayıda karakter Tekindor’un her birine ayrı ayrı kattığı ruhla sanki bir bir canlanıyorlar karşınızda.
Çok bizden, çok sizden, çok kadınların tanıyıp birbirini anlayabileceği bir yerden yazılmış, sade bir reji ve çok parlak bir performansla seyirciye ulaşan bir oyun, “Toz”. Farklı kuşaklardan, farklı sosyal sınıflardan kadınların bazen “toza tahammül edemeyen” ya da “sıkıya gelemeyen” bir paşa kocanın baskısı, bazen farklı yüzlerde patlayan, farklı evlerin duvarlarında yankılanan “çat” sesleriyle, kendisine özgürce nefes alacak bir alan açma çabasıyla, hiçbiri değilse bir anne sitemiyle ortaklaşan hikâyesine kendini kaptırmamak imkânsız. (Farklı sahnelerde seyirciyle buluşan “Toz”u 21 ve 22 Aralık’ta Zorlu PSM’de izleyebilirsiniz.)
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024