neredeyse herkesçe bilinse de şu veya bu sebepten hasır altı edilen ve asla kapanamayan yaraların kabuğunun kaldırılması, görünür kılınması, faillerinin teşhir edilmesi için seçilecek türlü türlü yol var. Kadınların çocukluktan itibaren yaşadıkları taciz - tecavüz vakalarını sosyal medyada açık ettiği “me too - ben de” kampanyası da bunlardan biri.
Amaç, taciz edilenlere toplumca telkin edilen utanma, susup oturma rolünün reddedilmesi, asıl utanması gerekenlerin kim olduğunun hatırlatılması. Bu şekilde, dile getirilmese de ne kadar yüksek bir taciz oranıyla yaşadığımızı anlatmış ve evet cümle içinde kullanmak gerekirse “farkındalık yaratmış” oluyoruz.
Ben çok gördüm “Gerçekten bu kadar çok kadının başına geliyor mu bu?” diye gözlerini kocaman açarak soran erkek. Muhtemelen sevgilileri, karıları bile onlara anlatmamış bugüne dek, anlatılmaz çünkü ve sen de “Bir tek benim başıma geldi bu utanç Allah’ım” diye ezile büzüle onunla yaşarsın. Ben ortaokulda sınıftaki kızlar oturup kendi başlarından geçen taciz vakalarını birbirine anlattığında anlamıştım bunun kimseye özel bir ‘utanç’ olmadığını.
Özetle, bastırılan, susturulan kesimin sesini çıkarmasını, insanların o kadınların, o kız çocuklarının ne hissettiğini anlamasını sağladığında farkındalık yaratmış oluyorsun. Zaten olanca gururuyla ortalıkta salınan tacizcinin duygularına -kendince- tercüman olduğunda değil.
‘Delikanlı jargonuyla’ bir çeşit edebiyatı harmanlayarak sunan Bavul dergisinde yayımlanan “#Bende” yazısında söz tacizci erkeklerindi. Gerçekten bir kadını taciz etmiş erkeklerin günah çıkarmalarından söz etmiyorum, o belki bir derece kabul edilebilir olurdu. Bir kadın yazar; Aslı Tohumcu tepkiler üzerine Twitter’da yaptığı açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla çeşitli yaşlardayken yaşadığı taciz hikâyelerini faillerin ağzından kaleme almayı seçmişti. Yani o erkeklerin o sırada ne hissettiğini “tahmin ederek” yazmıştı. Ve maalesef ortaya erkek dergilerindeki fantezi köşelerine yakışacak bir metin çıkmıştı. Hele hele ilkokul öğrencisi bir kızı otobüste nasıl taciz ettiğini detaylarıyla anlatan adamın bölümünün hangi duyguları harekete geçireceğini tahmin etmek zor değil. Ve son derece de tehlikeli.
Önce yazar adı görünmeksizin sosyal medyaya düşen metin, insanların kıyameti koparmasına neden oldu. Sonra yazarı Aslı Tohumcu, “Yirmi yıldır öykü ve romanlarımda kadınların ağzından erkek şiddetini yazıyorum. Bu yazıdaysa tam tersini, yani tacizcinin dilinden yazmayı denedim ve görünen o ki hâlâ acısını hissettiğim travmamı aktarmakta kullandığım üslup sorunlu bulundu” diyerek “Tacizin ifşası nasıl olmalı?” sorusunu ortaya attı ki bu örnekle en azından yaptığını beğenen birinin dilinden anlatarak, dolaylı olarak da överek olmayacağını sanırım görmüş olduk.
Bavul dergisinin gazeteci Burcu Karakaş’ın eleştirisi karşısında anında yazarı ateşe atmayı seçen “Eser öncelikle yazarını bağlar” cevabını ise sahiden çok ‘erkekçe’ buluyorum. Neydi, erkekliğin yüzde kaçı kaçmaktı?