Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Belli’ bir yaşa gelen her kadın yaşayarak öğrenir ki bu hayatta ya çocuk doğurman ya da neden doğurmadığını yakın uzak, dost düşman demeden önüne gelene izah etmen gerekir. Sorarlar çünkü. Bu kadar özel bir konuda pervasızca sorgularlar seni. Ve “İstemedim” bir cevap olarak kabul edilmez. Mutlaka başını öne eğmen, bir gerekçe üretmen, tabii ki aslında istemiş olduğunu ama şu veya bu sebepten bu şansa erişemediğini açıklaman beklenir.

Tabii ki aynı soruyu sen anne olanlara soramazsın. “Neden istedin?” denmez, “Doğurmamış olmayı tercih eder miydin?” ise akıldan bile geçirilemez, küfüre girer.
Ama işte Fransız yazar Corinne Maier iki çocuk annesi bir kadın olarak belli ki kendisine bunu sormuş ve bulduğu cevapları da kaleme almış.

Haberin Devamı

Dört yıldır kadınların sesini daha fazla duyurmayı amaçlayan ‘100 Kadın’ sezonunu düzenleyen BBC, bu kapsamda önce bu yazıyı yayımladı, arkasından da anne babalara “Çocuk sahibi olduğunuz için pişman mısınız?” diye sorarak bir tartışma başlattı. Dünyanın dört bir yanından pişman ebeveynler de deneyimlerini paylaşıyor şimdi. Bayağı da çoklar.

Fitili ateşleyen Corinne Maier, çocuklarını çok seven bir anne olarak kesinlikle hiç doğurmamış olmayı tercih edeceğini büyük bir açık yüreklilikle itiraf ediyor. Ardından da nasıl çocuk saplantılı bir dünyada yaşadığımızı, çocukların ‘geleceğin garantisi’ kabul edilip çocuksuz insanların bencil ve kötü vatandaş damgası yediğini anlatıyor. “Hayattaki sorgulanabilir seçimlerimi açıklamak için ‘Dünyanın en büyük mutluluğu bir bebeğin gülümsemesi’ edebiyatına sığınamam” diyor: “Annelik yüzde 1 mutluluk, yüzde 99 endişe demek. Bebek ilüzyonundan gına geldi artık”.

Buraya kadar onun korkunç bir anne olduğuna hükmedip nasıl bu kutsal müessesenin değerini sorgulamaya cüret ettiğine şaşırmadıysanız, devam edebiliriz. Çünkü Corinne Maier bunları mesnetsiz bir çocuk nefretiyle söylemiyor. Evet, çocuğun insanın bütün zaman ve enerjisine el koyan, üstelik de bir servete mal olan bir varlık olduğunu düşünüyor. İki çocuğunun da okullarını bitireceği ve artık onlardan sorumlu olmayacağı anı dört gözle beklediğini de itiraf ediyor.

Haberin Devamı

Ama en çok da, insanoğlunun bütün hayatını çocuk büyütmeye adamak yerine dünyayı yaşanabilir bir hale getirmeye uğraşması gerektiğine inanıyor. Hani “çocuklar geleceğimiz”, iyi güzel de, sahiden onlara bir gelecek bırakıyor muyuz? Yoksa “Kusura bakmayın çocuklar, sizi çok seven anne babalarınız olarak gözümüz sizden başka bir şey görmedi, bu arada dünyayı bu hale getirdik, size bakmaktan onu düzeltmeye çalışmakla ilgilenemedik. Çünkü çocuk sahibi olmak dünyadaki en önemli şey” dersek affederler mi?” diye soruyor.

Ne dersiniz, sizce affederler mi?

Türk’ün Türk’ten başka dostu yokmuş!

Önceki gece her şeyden habersiz bir kişi Twitter’a girse, Dinamo Kiev-Beşiktaş maçıyla ilgili Türkiye’den yazılıp çizilenleri okusa ne anlardı çok merak ediyorum.
Ortada bir maç var, Şampiyonlar Ligi maçı. Taraflardan biri bir Türk takımı. Epey tartışmalı hakem kararlarıyla ağır bir mağlubiyete uğruyor, 6-0 yeniliyor. Buraya kadarı net.

Haberin Devamı

Anlaşılmaz olan, ortada dönen çılgınca sevinç. Fenerbahçeliler ve Galatasaraylılar neden bu kadar mutlu? Perişan olmalarını beklemiyorum ama bu coşku biraz fazla değil mi? Beşiktaş yenilince kendileri kazanmış mı sayılıyor?

Ve nasıl çirkin, kaba, düşmanca bir coşku üstelik. Hani rekabet şakalaşması falan olsa anlayacağım. Gene o ’tecavüz’den türetilmiş, zekice olduğu zannedilen, “Koşun koşun, Beşiktaş’a tecavüz ediyorlar” tarzı espriler, ana, bacı güzellemeleri.

Arada da birileri hakeme sövüp “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” diyor. Şaka mı yapıyorsunuz? İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi Richard Moore ‘bir vatandaş’

imzasıyla hakeme isyan ediyor, bizimkiler burada birbirini yiyor.

Rica ederim, gereken bütün düşmanlık bizzat kendi bünyemizde mevcut. Başka düşmana ne gerek var.