Edebiyatımızın aklıma ilk anda gelen iki ünlü bekçisi var: Biri Murtaza, biri Zülfikar. Takdir edersiniz ki ikisinin de imajları hoş değil. Orhan Kemal’in Murtaza’sı kraldan çok kralcı, kendi kızının ölümüne neden olacak kadar işgüzar, katı bir vazife adamı.
Haldun Taner’in “Ayışığında Çalışkur”undaki Zülfikar, kendisi gizli gizli kapıcının karısının evine girip çıkarken parkta gördüğü iki sevgiliyi ‘uygunsuz’ bulup karakola götüren bir ikiyüzlü ahlak bekçisi. İkisi de elindeki gücü hazmedemeyip kötüye kullanıyor, ikisinin de zulmü en çok kadınlara işliyor. Bekçilik müessesesi tarihe karışmışken de ibretle hatta gülerek okunuyorlar.
Şimdi bu görsel olarak da kafamızda Kemal Sunal, Müşfik Kenter, Müjdat Gezen gibi yüzlerle özdeşleşen ‘nostaljik’ karakter geri dönmüş durumda.
Gün itibarıyla, 386 adet bekçi, ‘Gece Kartalları’ afili ismiyle İstanbul’un mahallelerinde - sokaklarında yerlerini almış bulunuyorlar. Bunlar, 8 Şubat’tan itibaren İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne müracaat eden 8.320 kişi arasından seçilmiş, dolayısıyla taş çatlasa dört beş aylık bir eğitimle göreve getirilmiş durumdalar. Özel harekât polislerinden silah kullanmayı öğrenmiş, polislerle aynı yetkilerle donatılmış durumdalar. 30 yaşın altındalar, lise mezunular ve üzerlerinde silah, cop, biber gazı ve kelepçe taşıyacaklar. İlk etapta ‘görev yerlerine alışana kadar’ polis eşliğinde göreve çıkacak, her mahallede iki kişi olacak şekilde nöbet tutacaklar. Sonrasında sokaklar onlara emanet.
Daha fazla ‘güvenliğin’ kimseye zararı yok elbette, gönül ister ki bütün hırsızlıklar, uğursuzluklar, tacizler, saldırılar nostaljik bir bekçi düdüğüyle tarihe karışsın, biz de sokakta huzur içinde yürüyelim.
Ama nedense şimdi, tam da ortalık kadınlar için iyice tekinsiz hale gelmişken, alelade bir park özel güvenlik görevlisinden sokaktaki her an tahrik olmaya hazır sıradan vatandaşa kadar, önüne gelen kılık - kıyafet, duruş - oturuş polisliğine soyunmuşken, 32 yıllık kurumun şahlanarak ve silahlanarak geri dönüşü endişe yaratıyor insanda. Çok temel bir soru var ortada: Kim korunacak, kimden korunacak?
Bu kartal arkadaşlar bizim; kadınların ya da hayatları halihazırda zor olan LGBTİ bireylerin, istediğimiz saatte, istediğimiz kılık kıyafetle sokaktan güven içinde geçebilmemizi mi sağlayacaklar, yoksa mahallenin kendileri gibi olmayana aba altından sopa gösteren delikanlılarının resmi sesi mi olacaklar?
İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan bekçileri göreve uğurlarken “İyi niyetli olun, halk için burdasınız, vatandaşa amca, dayı demeyin, hanımefendi, beyefendi diye hitap edin” gibi faydalı öğütler vermiş. Ama “Silahınızı kullanmakta tereddüt etmeyin” talimatını da vermiş yanı sıra.
Bu ister istemez korkutuyor insanı. Güç, hem de böyle yeri geldiğinde ‘tereddüt etmeden’ silah kullanma gücü; en büyüğü 30 yaşında delikanlıların elinde neye dönüşecek? Tacize uğrayan kadınlar polisten “Bu kıyafetle az bile yapmışlar” lafını işitirken, sokaklardaki silahlı bekçilere güvenebilecek miyiz? Yoksa keyfi uygulamalarıyla mizah metinlerine, filmlerine konu olan Murtaza’ları, Zülfikar’ları mumla arar hale mi geleceğiz? Üstelik onların bir tek copları vardı.