Timuçin Esen’i tanımlayacak kelime bulmaya çalışarak başlıyorumişe. “Karizmatik?” Evet... “Yetenekli?” Kuşkusuz... Tercih etse de etmese de çok ünlü, ama “rahat” hiç değil... “Endişeli” biraz, birazda “tutuk” belki... Sonra 2011’de albümünü Mehmet Tez’e anlatırken kurduğu cümleleri okuyorum. Albümün adı “Mayhoş”tu, şöyle anlatıyordu nedenini: “Mayhoş nasıl bir tattır anlatamazsın ya... Tarif edemezsin, ne tatlı ne ekşi. Ortada. Hayat da öyle.” Timuçin Esen de biraz öyle... Onunla röportaj yapan bir gazeteciysen, işin çok zor. Her soru havada asılıp kalır sanki, alnındaki çizgiler belirginleşir, soru hoşuna mı gitti, kızdı mı anlamazsın...
Tek cümlelik cevaplar verir...
Sustukça daha çok merak edilen biri
Sevmiyor kendisinden söz etmeyi, yapacak bir şey yok... Ama sustukça merak edilen biri... Hep yeni şeyler öğrenen, yeni hayaller kuran, yeni kapılar açan, az konuşup çok iş yapan birinin anlatılmaya değer hikayesi bu...
Devlet Su İşleri’nde çalışan avukat Nihal ve Üstün Esen’in tek çocuğu Timuçin, 14 Ağustos 1973’te Adana’da dünyaya geldi, yedi yaşına kadar Elazığ’da yaşadı. Ailesi Niğdeli ve kendisini illa bir yerli kabul etmesi gerekirse, orası Niğde. Ebru Çapa’ya “Oradaki bağdaki ceviz, dedemin 1. Cihan Harbi’ne giderken diktiği ceviz” diye anlatıyordu duygusunu: “Benimkine, babamın, onun babasının aidiyet duygusunun bir yorumu denebilir en fazla. Oraları seviyorum, insanlarını, doğasını... Güzel de bir yer. Görsen, o kadar güzel ki sevmemek saçma olur.”
Elazığ’da dut ve iğde ağaçlarının tepelerinde geçen yılların ardından Ankara’da okula ve apartman dairesine alışmak kolay olmadı elbette. İçindeki özgürlük duygusunun karşılığını müzikte buldu. İlkokul 5’te heavy metal dinlemeye, TED Koleji yıllarında gitar çalıp beste yapmaya, şarkı söylemeye başladı. Hep kendinden büyük “abilerle” arkadaşlık ettiği için onların arasındaki lakabı “bebe”, ikinci adresi müzik dükkanları, hayali de İstanbul’a taşınıp grup kurmaktı.
Gece bar, gündüz konservatuvar
Fakat ne hikmetse Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda tiyatro okumaya başladı. Okulu çok sevmedi ve sonunda Mimar Sinan’a yatay geçiş yaparak birlikte müzik yaptığı en yakın arkadaşı Zeynel Balaban’ın peşinden İstanbul’a taşındı. Bir diğer yakın dostu Engin Günaydın ile birlikte... Üçü Beşiktaş’ta bir ev tuttular. Geceleri rock barlar, gündüzleri konservatuvar... Okulda en büyük şansı, onun kendisini yalnız hissetmesine engel olan hocası Zeliha Berksoy’du. Timuçin Esen’i yargılamayan, onu “çelebi, derviş bir çocuk” diye tanımlayan Berksoy...
“Çok düzgün ve temiz bir hayat değil tabii, biraz sefilcene bir şey ama biz çok zevk alıyorduk” diye tanımladığı dönem, Balaban’ı aniden kaybetmeleriyle sona erdi. Timuçin Esen de duramadı buralarda. Kafasında sadece sinema vardı... Yönetmen olmak için. İtalyan sinemasına meraklı olduğundan kalktı, tek kelime İtalyanca bilmeden Perugia’ya gitti. İki yıl kaldı, dil öğrendi, gruplarda çaldı ve iş sinema okuma faslına gelemeden askerlik tecili için yurda döndü.
Perdeye “geçerken uğramış” bir hali var
Eninde sonunda sinema okumayı kafasına koymuştu ve bu kez Amerika’nın yolunu tuttu. Pittsburgh’da Film Makers, North Carolina’da School of the Arts, en son da Los Angeles... Harçlığını çıkarmak için pizzacıda çalıştı, çocuk baktı, hatta partilerde Süpermen olup çocukları eğlendirdi. Deli gibi klasik filmleri izledi, sinema üzerine kitaplar okudu, hikayeler biriktirdi ve yedi senenin sonunda memlekete döndü. Arkadaşlarıyla bir olup filmler yapmak için...
Ama hayat şartları onu bir yıl içinde kaçınılmaz noktaya getirdi: Arkadaşı Meltem Cumbul’un onu önerdiği “Gurbet Kadını” dizisinde Hakkı Ağa olarak çıktı karşımıza. Ardından da “Gönül Yarası”nın unutulmaz Halil’i olarak. İnsanın içine işleyen bu kötü adam karakteriyle Altın Portakal ve Siyad’dan ödül aldı. Yine de “Oyunculuk hakkında ahkam kesecek yetkinlikte görmüyorum kendimi” diyordu. Onca yıl okumuş, ödülleri de cebine koymuş bir aktör olarak ekrana da perdeye de “geçerken uğramış” bir hali vardı.
Ama “Yazı Tura”da tanıştığı Uğur Yücel ile birlikte oynadığı “Hırsız Polis” dizisindeki Çınar karakteri silinmeyecek izler bıraktı izleyicide. Öyle derin izler ki yedi yıl dizi çekmedi ama unutulmadı. “Ben öyle biriyim, bir işi arka arkaya yapmak yıpratıcı geliyor” diyordu... Yapılacak çok şey vardı başka. Okumaya, seyahat etmeye, heykele ve müziğe vermişti zamanını. 2011’de arkadaşı Zeynel Balaban’a adadığı “Mayhoş” albümünü çıkarmış, kendini en rahat hissettiği yerde; konser sahnesinde dinleyicileriyle buluşmuş, şarkılarını onlarla paylaşmıştı.
Bambaşka bir adam olarak karşımızdaydı
Tolga Örnek’in “Labirent” filmi, bir teselli armağanı gibiydi Timuçin Esen’in oyunculuğunu özleyenler için. Kendisi perdeyi ve ekranı o kadar özlememiş olacak ki gene sessizliğe gömüldü. Ve iki sene sonra, yine Tolga Örnek’in bir filmiyle; “Senin Hikayen” ile bambaşka bir adam olarak çıktı karşımıza. “Bambaşka” çünkü, bugüne kadar izlediğimiz karakterlerde o hep kendisindeki kafası ve ruhu biraz karışık, içine kapalı adamdan izler vardı. Bu kez bir romantik komedide şaşkın bir baba adayı olarak harikalar yaratıyordu ve sırada bir de dizi vardı.
Gelgelelim, “Vicdan” dizisi pek uzun ömürlü olmadı. Araya yaz girdi ve Timuçin Esen’i dört gözle bekleyenlerin yüzü “Gönül İşleri” ile gülüyor. Zamanında “Hırsız Polis”i çeken Türkan Derya var yönetmen koltuğunda. Öyle görünüyor ki iştede hayatta da insanlarla güven ilişkisi kurmayı önemseyen biri ve dönüp dolaşıp aynı isimlerle kesişiyor yolu.
Daha ilk bölümden çok sevilen bir dizi oldu “Gönül İşleri”. Bir ara yolu aksiyondan geçen Timuçin Esen için romantik komedi dönemi şimdi... Bakalım eski yıldız futbolcu Yılmaz olarak ne gibi maceralar yaşayacak... Suskun ve biraz da gönülsüz “jön”ümüzün ekranlara bu ziyareti ne kadar sürecek...
Sevdiği şiirleri besteliyor
Yönetmenlikokuduğu ve anlatacak hikayeleri olduğu bilindiği için kendisine sık sık ne zaman film çekeceği sorulan Timuçin Esen, onun da zamanının geleceğini söylüyor bu soruya karşılık. Ve muhtemelen çok uzak bir gelecekten söz etmiyor. Bu arada besteler de tam gaz devam ediyor. “Senin Hikayen”de Metin Altıok şiirinden bestelediği “Bir Yalnızlık İşareti” şarkısını dinlemiştik. O zaman konuştuğumuzda, sevdiği şiirleri bestelediğini ve bunlardan oluşan bir albüm yapmaya niyetlendiğini söylemişti. Bekliyoruz...
Geçen yıl baba oldu
Hayatınınkapılarını basına elinden geldiğince kapalı tutan Timuçin Esen, 2013 eylülünde baba oldu. Kendisine, aynı dönemde “Senin Hayatın” filminde de çiçeği burnunda bir babayı canlandırdığı için hayatındaki babalık duygusunun etkilerini sormuş, “O bir karakter” cevabını almıştım. Bu konuda da ser veriyor, sır vermiyor özetle.
Nitekim, kızı Ayda ile birlikte fotoğraflarını çekenlere de “Hep uzak olduk, uzak kalalım” dediği yazıldı.
Bu arada, Esen daha önce kendisiyle kavga eden iki kameramana dava açmıştı. Mahkemenin ilk iki celsesi gazetelerde haber olmuş, “Hâkimin Timuçin Esen’i azarladığı” gibi bir detaydan haberdar olan bizler, davanın sonucundan mahrum kalmıştık. Halbuki özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiği şikayetiyle açtığı davayı 2011’de kazandı.
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025