Krek’in beş yıl aradan sonraki dönüş oyunu ‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’, Berkun Oya’nın incelikli kalemi, yıldızlar karması gibi oyuncu kadrosu ve farklı seyir deneyimiyle dikkat çekiyor
Yeni bir oyunu epeydir özlemle beklenen tiyatro Krek, beş yıl aradan sonra “Dünyada Karşılaşmış Gibi” ile sağlam bir dönüş yaptı. Berkun Oya imzalı metninden bir sayfa ile gelişi müjdelendiğinde nefesini tutan seyirci kitlesi her satışa açılan gösterim gününü anında doldursa da yakalayana kadar iz sürmeyi hak eden bir oyunla karşı karşıyayız.
Bu girizgâhtan sonra kendi Volkswagen Arena deneyimime geçebilirim. Krek’in bir zamanlar Santralistanbul’daki mekânından aşina olduğumuz eski dost cam ‘kutu’ yine karşımızda. Oyun onun içinde oynanacak, biz kulaklık marifetiyle izlerken Berkun Oya’nın içeriye kurduğu dört başı mamur ses sistemi sayesinde oyuncuların nefes alıp verişlerini bile duyabileceğiz. Bir tür sinema deneyimi yaşayacağız ama oyuncular capcanlı karşımızda olacak.
Bu kez cam kutunun içine bir karakol yerleştirilmiş. Soğuk beyaz ışığı, bir iki kamu spotu içeren afiş dışında çıplak duvarları, bir masa ve birkaç sandalyesiyle. Kulaklıklarımızdan yükselen Ferdi Tayfur’un sesi; karakolda başlayan geceye de hazırlıyor bizi: “Sanma ki yaşıyorum, sanma ki ben çok mutluyum / Tek tesellim hayallerim / Kendi kendimi arıyorum”.
Yedi kişinin yolu kesişecek o gece o karakolda. Üç polis memuru, bir komiser, üç de bir şekilde oraya düşmüş vatandaş. Birincisi Mevlut (Öner Erkan), ağzı bol laf yapan, türlü çeşit kirli işe bulaşmış, üçkâğıtçı bir arkadaş. Dayağını yemiş, ağzı yüzü dağılmış olduğunda göre artık salıverilmeyi umuyor. İkincisi Aziz (Okan Yalabık), ağzı var dili yok, ürkek, tedirgin, çevresinde bir arbede çıktığı zaman paniğe kapılıyor. Üçüncüsü de Ayşe (Defne Kayalar), çalınan çantasını bulmaya gelmiş karakola.
Polis memurları; adı gibi aile babası Sadık (Fatih Artman), siniri burnunda Karadeniz uşağı Yavuz (Alican Yücesoy) ve etrafına fırtınadan önceki sessizlikle patlamaya hazır bomba arası bir hava yayan Naci (Serkan Keskin). Komiser Taner (Settar Tanrıöğen) ise bir yandan karakolda asayişi sağlamaya çalışırken bir yandan sürekli arayıp nerde kaldığını soran karısıyla kızına hesap vermekte.
Arka odadan izleyenler
Şimdi, ben izlediğim oyunda karşıma çıkan ilk manzarayı olabildiğince ipucu vermeden aktarmaya çalıştım. Ama bir de hikâyeye arkadaki sorgu odasından; Aziz ile Komiser Taner’in cephesinden başlayanlar var. Çünkü “Dünyada Karşılaşmış Gibi”nin diğer Krek oyunlarından farklı bir yanı var: O cam kutunun içine sırt sırta iki ayrı oda yerleştirilmiş durumda ve seyircilerin bir kısmı birinci blokta oturup birinci hikâyeyi izlerken, ikinci bloktakiler aynı anda diğer odada olan biteni izliyorlar. Arada yer değiştiriyor, bu sefer görmediğimiz kısmı izliyoruz. Arada da açılan kapıyla, girip çıkan biriyle, kulağa gelen seslerle ufak kesişmeler oluyor iki oda arasında.
Bütün bunların teknik olarak bir an sarkmadan, teklemeden işlemesine hayret ve hayranlık duyup, ışık tasarımında Cem Yılmazer’i de kutladıktan sonra metne gelirsek, Berkun Oya’nın dünyanın en sıradan görünen hikâyesini, içine yerleştirdiği detaylarla sürükleyici bir gerilim öyküsüne çeviren kalemi gene iş başında. Büyük bir olağanlık içinde oluyor her şey. Karakterler ciğerlerine kadar düşünülerek oluşturulmuş. Birkaç uzun ama sıkmayan tirad dışında çok az şey anlatıyorlar, biz çok şey anlıyoruz. Her birinin ağzından çıkan kelimeler “Bu adam bunu tam da böyle ifade eder” diyeceğiniz türden.
Yıldızlar karması
Tabii bütün primi metne verip geçecek halimiz yok, ortada yıldızlar karması gibi bir oyuncu kadrosu var. Her biri birbirinden iyi ve o karakteri sadece o oynayabilirmiş gibi görünüyor. Öner Erkan parlatılmaya çok müsait karakteri Mevlut’u uçuruyor, Settar Tanrıöğen babacan görünürken aba altındaki sopasını eksik etmeyen komiserin ta kendisi, Fatih Artman babasını anlatırken gözümüz doluyor, Serkan Keskin’in saldığı tedirginlikten nasibimiz alıyoruz, vücut dilinden şivesine kadar Alican Yücesoy’dan daha iyi bir Karadenizli polis memuru düşünemiyorum, Okan Yalabık marazi aşkın kitabını yazmış gibi. Oyunda en az tanıdığımız, Ayşe’yi de Defne Kayalar doğal oyunculuğuyla mümkün olduğunca ete kemiğe büründürmeyi başarmış. Telefonun öbür ucunda ise Binnur Kaya’nın ve Öykü Karayel’in sesleri var bonus olarak.
“Dünyada Karşılaşmış Gibi” ile ilgili duyduğum ve yaşadığım tek sorun, iki hikâyenin aynı ağırlıkta olmaması. Bir yarıda çok daha akıcı bir olay örgüsü ve zengin karakterler izlerken, ikincide epey bir kısmını küçük bir perdede oynatılan filmden gördüğün tek bir hikâye bekliyor seni. Ve ikisini hangi sırayla izlediğin de çok önemsiz sayılmaz. Bazı bilgileri önceden almamışsan, yani oyuna ikinci bloktan başlamışsan aynı keyfi alamayabilirsin.
Bu ikili teknik yapı, iki taraftan izlendiğinde farklı ipuçları öğreneceğin, daha dengeli dağılmış ve birbiriyle daha çok kesişen iki yarıyla inanılmaz olabilirdi. Ama bu şekilde de izleyiciye eşsiz bir iki saat yaşatıyor ve bir kez daha izleme isteği bırakıyor arkasında.
‘DÜNYADA KARŞILAŞMIŞ GİBİ’/ KREK
Yazan ve yöneten: Berkun Oya / Yapımcı: Nisan Ceren Göknel / Sahne ve kostüm tasarım: Berkun Oya / Işık tasarımı: Cem Yılmazer / Oynayanlar (alfabetik sırayla): Alican Yücesoy, Defne Kayalar, Fatih Artman, Okan Yalabık, Öner Erkan, Serkan Keskin, Settar Tanrıöğen / Dekor uygulama: Muhtar Pattabanoğlu / Prodüksiyon sorumlusu: Evrim Zeybek / Proje asistanı: İrem Avcı / Teknik sorumlu: Emrah Altıntoprak / Ses tasarım ve uygulama: Hakan Atmaca