Sırtında tüpüyle Bizans’a uçuyordu

20 Eylül 2015

Zeki Demirkubuz’un yeni filmi “Bulantı”, 2 Ekim’de sinemalarda. Cüneyt Arkın hayranı, sinema tutkunu çocuğun uzun zamandır anlatmaktan vazgeçtiği hikayesinin cezaevinden senatoryuma, triko atölyelerinden işportacılığa uzanan duraklarını hatırlayalım

Yedi yaşında bir oğlan çocuğu... Karlı bir Isparta akşamında sinemanın kapısında bekliyor. Parası yok, içeri sızmanın yolunu ararken ‘okul kitaplarındaki iyi aile resimleri gibi’ bir kare beliriyor: Anne, baba ve kırmızı pelerinli bir kız çocuğu... “Kardeşini de filme götürür müsün?” diye soruyor baba. Bilet alıyor ikisine ve iki çocuk elele tutuşup giriyorlar salona.

Kızın aklında nasıl kaldı bilinmez ama bu sahne küçük oğlanın aklından hiç çıkmadı. Kendisini nasıl büyük ve önemli hissettiğini de unutmadı, arkalarından bakarken nasıl yalnız ve gariban olduğunu düşündüğünü de... O yalnızlığın ve garibanlığın da yeri olacaktı çekeceği filmlerde, kırmızı pelerinli kız çocuğunun da...



Sinemayla beraber yalanı keşfetti

1964 yılında Eğirdir’in Yakavşar köyünde başlayan bir hikaye, Zeki Demirkubuz’unki... 30’undan sonra anne babasının kavgası sırasında öğrendiğine göre 25 Temmuz doğumlu. Dört kardeşin en büyüğü... Babası z

Yazının Devamı

Yuvayı dişi kuş yapmazmış...

18 Eylül 2015

Hitler vejetaryen değilmiş, Einstein matematikten kalmamış... Uyurgezerleri uyandırırsanız ölmezlermiş... Erkekler yedi saniyede bir seks düşünmezmiş... Tarih kitaplarımızın kahramanı Ulubatlı Hasan bir efsaneden ibaretmiş...

Elimde bir kitap var, her sayfasını çevirdiğimde ne çok ‘yanılgım’ olduğunu fark ediyorum...

Metin Solmaz’ın ‘Türkiye’ye Ait 100 Büyük Yanılgı’ diye bir kitap yazdığını gördüğümde eğlenceli bir şey okuyacağımı biliyordum.

Siberalem.com, Idefix.com, Uzuncorap.com’un kurucularından, 2004’ten sonra da Overteam’i, en son da Ağaçkakan Yayınları’nı hayatımıza katan Metin’in en sıkıcı konuyu bile renklendirmeyi başaran bir yeteneği var, çünkü. Ne mutlu bize ki, Milliyet Sanat’ın da yazarlarından...

Kendi reklamımızı araya sıkıştırdıktan sonra, Ağaçkakan Yayınları’nın ilk numarası olan ‘100 Büyük Yanılgı’ya dönüyorum...

Yanılgılar

Neler var içinde, neler... Kimini kitaplardan, kimini sağdan soldan, kimini çocukken bize bir şey öğretmeye ya da yaptırmaya çalışan ana babalarımızdan öğrendiğimiz, fark etmeden alıp bünyemize yerleştirdiğimiz bir dolu yanılgı...

Sağlıkla ilgili olanları insanı son derece özgürleştirebilecek cinsten...

Yazının Devamı

‘HANİ İYİLER KAZANACAKTI?’

15 Eylül 2015

“Hani uyuyan dev uyanacaktı? / Günah cehennemde yanacaktı / Siz bana yalan söylediniz / Hani iyiler kazanacaktı?”

Ne tanıdık soru, değil mi? Hayata bu naiflikle hazırlanmış her çocuk hayatının bir yerinde, ama şu, ama bu sebeple bu soruyu soracaktır: “İyi olduk da ne oldu?”

Neyse, maksat buralardan umutsuzluk üretmek değil, sizi yüreğinize iyi gelecek, şefkatli, dert ortağı bir albümle tanıştırmak... Kadim dostumuz Ezginin Günlüğü adı gibi ‘İstanbul Gibi’ adlı albüm yaptı. Çimens Müzik’ten çıktı geçen hafta.

Hüsnü Arkan gruptan ayrıldığında çok üzülmüştüm, şimdi daha çok güzel şarkımız oluyor diye seviniyorum. Bölünerek çoğalmak da mümkün, azalmak yerine. Eylem Atmaca Karaca, Çağrı Çetinsel, Cafer İşleyen, Can Göktürk, Nadir Göktürk, Erkan Gürer ve Cem Gezginti’den oluşuyor grup şimdi.

Albümde 13 yeni Nadir Göktürk şarkısı var. İki Ahmet Erhan, bir Ahmed Arif (Meşhur ‘Diyarbekir’), bir de M. Gündüz Göktürk şiiri dışında sözler de ona ait.

Bakmayın, yazının başındaki sözlere... Herkes işbaşı yaparken ‘düşbaşı’ yapan ‘fakir’ aşıklar, kaldırımlarda kuş gibi koşmak isteyen ‘acemi aşıklar’, her isme akrostiş yazan ‘aşıkçılar’, anlayacağınız aşkın binbir türü var

Yazının Devamı

DEPARDIEU’YÜ KOVMAK

11 Eylül 2015

Budalalık mı diyeyim, cahillik mi, okuduğunu anlamamak yahut hiç okumadan fikir sahibi olmak mı... Ama ne yazık ki ülkemizde yaşayan ve buna hepimizden daha çok hakkı olduğuna inanan önemli sayıda insanın durumunu gösteren bir haber: Fransız aktör Gerard Depardieu, ülkesindeki bütün gayrımenkullerini satılığa çıkarmış, Fransa’yla bütün bağlarını koparmak istediğini belirtmiş.

Peki bundan bize ne? İsteyen istediği ülkede yaşar, istemediğiyle ilişkisini keser...

Hayır, öyle değil işte. ‘Bu ülkeden çekip gitmek istiyorum’ başlıklı haberin altında bir dolu Türk insanı ağzına geleni saydırmış. Kibar ve düzgün şekilde özetlemek söylemek gerekirse “Defol git, seni tutan mı var?” diyorlar...

Küfürler havada uçuşuyor, ne Ermeni döllüğü kalıyor, ne vatan hainliği, ne son dönemde eteklerinin tutuşmuş olması. Artık Depardieu’yü kimlerden sanıyorlarsa...

Bir örnek vermek gerekirse; “Ülkemizin ekmeğini yiyen gavurlaşmış vatan hainleri gitmek istiyormuş defolun gidin de Türkiye toprakları sizden kurtulsun nankör Türkiye düşmanları.”

Anlamakta güçlük çekiyorsunuz, değil mi? Evet, Gerard Depardieu kim bilmiyorlar, hangi ülkeden gitmek istiyormuş, bakmıyorlar. Sadece onu babalarının evi olan

Yazının Devamı

HİÇ DEĞİLSE HATIRLAYALIM

8 Eylül 2015

Bir varmış bir yokmuş... Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak bir ülke varmış. Kimsenin bibirinin diline dinine karışmadığı, bütün insanlarının birlik ve huzur içinde yaşadığı bir ülke. Sonra ne olmuşsa olmuş, bir takım karanlık güçler huzuru bozmuş. Nereden geldiği belli olmayan bir takım kötü adamlar ‘azınlıkların’ evlerine dalıp dükkanlarını yağmalamışlar, komşuyu komşuya düşman etmişler.

O iki günlük kabustan geriye biraz kül, biraz duman kalmış. Adına da 6 - 7 Eylül olayları denmiş.

Biraz böyle, değil mi? Sanki çoook eski zamanlarda, hiç bilmediğimiz diyarlarda yaşanmıştır 6 - 7 Eylül.

Yurtdışında bir şehre gittiğimizde “Burada şu çatışma, şu saldırı yaşandı, şu kıyım oldu” denen yerleri ziyaret ederiz de, her gün geçtiğimiz sokaklarda neler olduğu gelmez aklımıza.

Tam da o fotoğrafların çekildiği noktada durmakta olduğumuzu hatırlamayız. O kabus burada yaşanmış olamaz.

Yaldızları kazıyacak bir yolculuk

6 Eylül sabahı, aydınlık, pırıl pırıl bir İstanbul sabahında, 60 yıl öncenin,

Yazının Devamı

Konser değil buluşma

7 Eylül 2015

İlhan İrem, Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde ‘aşık ruhlar’ dediği dinleyicilerini Sevecen adını verdiği orkestrası ile iki saatlik bir yolculuğa çıkardı

Hoşgeldin yaşayan efsane!” Bir kadın haykırıyor kalabalığın içinden. Öyle böyle değil, Harbiye Açıkhava’da yer gök insan ve siyah perdenin açıkması geciktiği için sabırsız bir hava hakim. Birkaç alkışlı çağırma denemesinden sonra sisler ve mor ışıklar arasında açılıyor perde. Başımızdan aşağı yaldızlı konfetiler yağarken simsiyah giysileri, kara gözlükleri ve siyah ojeleriyle o geliyor: İlhan İrem. Sahnede boydan boya yürüyüp ‘Âşık ruhlar’ dediği dnleyicilerini selamlarken alkıştan yıkılıyor ortalık.

42’nci yılı devirdi

Popüler müziğimizde eşi görülmemiş bir durum, İlhan İrem’inki. Müzikte 42. yılını devirirken ne zamandır yeni albüm yapmaması ya da televizyonda, gazetelerde boy göstermemesi zerre kadar eksiltmiyor sevenlerinin ilgisini. Üstelik iki tane eski, bildik şarkıyı dinlemeye de gelmiyorlar. Felsefesiyle, duruşuyla, her şeyiyle takip ettikleri, sevdikleri bir sanatçı var karşılarında. ‘Nostalji’ değil yani bu kadar insanı buraya toplayan. Sanki onca yıl hiç geçmemiş gibi. Zaten İlhan İrem de “Zaman diye bir şey

Yazının Devamı

ÇİNEKOPA DOYMAYALIM

4 Eylül 2015

Geçen gün sabah haberlerini izliyorum, “Av yasağı bitiyor” haberi, her yıl bu zamanlarda olduğu gibi. Mikrofonlar balıkçılara yönelmiş, balıkçıların canı sıkkın. “Balık azaldı” diyorlar. Ama bu seneden ümitliler; “Palamut, istavrit ve çinekopta bereket bekliyorlarmış.”

Çinekopta bereket? Aynı iddiaya gazetelerde de rastlıyorum sonra. Halbuki artık öğrenmiştik; çinekop ve sarıkanat lüferin yavrusuydu, o yüzden avlanmaları yasaktı. Bugün “Denizlerimizde balık tükendi” diye ağlıyorsak bunun sebebi sorumsuzca avlayıp soylarını kurutmuş olmamızdı. Niye hep başa sarıyoruz?

Bakanlık da uyarıyor

Slow Food’un Türkiye ayaklarından Fikir Sahibi Damaklar’ın kurucu lideri Defne Koryürek, bu konunun yılmaz savaşçılarından. Yıllardır “Sarıkanat ve çinekop tüketmeyin, tezgahta gördüğünüzde şikayet edin” demekten dilinde tüy bitti. Bugünlerde yine iş başında. “Bu yıl çinekopa doyacağız” gibi cümlelerin ne kadar tehlikeli olduğunu anlatıyor bir kez daha.

Üstelik Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın da uyarıda bulunduğu, avlanacak balıkların boyutunu belirlediği posterleri var. Lüfer için belirlenen yasal boyut 20 cm. Koryürek, aslında bunun da yetersiz olduğunu, türün devam edebilmesi için 29

Yazının Devamı

UZAKTAN FİZYOTERAPİ

1 Eylül 2015

İnsan bazı şeylerin önemini başına gelmeden bilemiyor. Birkaç yıl öncesine kadar fizyoterapi benim için spor yaparken bir yerini inciten tanıdıklarımın muhatap olduğu bir daldı. Ne kadar hayati olabileceğini tahmin etmezdim...

Maalesef yaşadığımız talihsizlik, ailemdeki çok ciddi bir sağlık sorunu, işini iyi yapan bir fizyoterapistin birçok fonksiyonunu kaybeden bir insanı yeniden yürüyen, elini kolunu kullanabilen biri haline getirebileceğini öğretti. Aynı şekilde işinde ehil olmayan birinin de hastaya kalıcı zararlar verebileceğini... Nörolojik hastalar, engelliler, yoğun bakım hastaları var ellerinde. Hafife alınacak bir şey değil.

Hal böyle olunca, bir haftadır Twitter’da kopan fırtınaya da duyarsız kalamadım... Türkiye Fizyoterapistler Derneği’ nin (TFD) bir derdi var. YÖK’ün ilan ettiği lisans tamamlama programının Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümünü de kapsaması.

Bu ne demek? İki yıllık sağlık ön lisans bölümlerinden mezun olan öğrencilerin ‘uzaktan eğitim’ metoduyla lisans tamamlayıp dört yıl bu dalda okumuş, uygulamalı dersler almış, pratik yapmış Fizyoterapi ve Rehabilitasyon mezunlarıyla aynı konuma gelmesi demek.

TFD, eylem hazırlığında

Bu şekilde sağlık personelinin

Yazının Devamı