Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bazı şeylerin insanın hayatındaki karşılığı huzur ve güven oluyor. Bir alışkanlık, bir tanıdıklık duygusu.

Gördükçe her şey yolunda gibi hissediyorsunuz. O yerli yerinde duruyorsa demek ki hayat da normal seyrinde. Kendi adıma, doğup büyüdüğüm şehirde, ömrümün geçtiği sokaklarda, caddelerde hiçbir koyduğumu yerinde bulamazken bu tür devam eden alışkanlıkların anlamı daha da fazla. 2022 itibarıyla 50. yaşını kutlamaya başlayan İKSV’nin etkinlikleri de bunlardan mesela. Şu an şubattayız ya, benim için bu festivallerin başlamasına iki ay kaldı demek. Nisanda İstanbul Film Festivali başlayacak, gerisi Müzik, Caz, Bienal, Filmekimi, Tiyatro diye çorap söküğü gibi gelecek. Bu sefer 50. yıl şerefine aralarda da bir dolu başka etkinlik olacak üstelik.

Haberin Devamı

Bir kere Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın İstanbul için kurduğu bir festival hayaliyle 1972 yılında yola çıkan vakıf, yaş gününü 5 Haziran Pazar akşamı İstanbul’un farklı parklarında düzenlenecek ücretsiz konserlerle kutlayacak. Yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi iş birliğiyle bütün İstanbulluların davetli olduğu “doğum günü partileri” olacak şehrin dört bir yanında. Ayrıca bu park konserleri haziran ve temmuz ayları boyunca devam edecek.

Peş peşe gerçekleşecek pek çok kutlama etkinliği arasında ilk anda dikkatimi çeken bir diğer şey de İKSV’nin hayata geçireceği iki tiyatro oyunu oldu. İlki Özen Yula’nın yönettiği “Alelade Âşıklardan Farkımız”, Sabahattin Ali ve eşi Aliye Ali’nin birbirlerine yazdıkları mektuplardan yola çıkan bir müzikli gösteri.

Diğeri ise Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”. Serdar Biliş’in rejisiyle, İKSV, ID İletişim, Zorlu PSM ortak yapımı olarak seyirciyle buluşacak. Her iki oyunun da sonbaharda prömiyer yapması planlanıyor.

Şu sıralar en büyük eğlencem ise @İKSV_Albümleri instagram hesabı. Vakfın kurumsal arşivinden fotoğraflar ve belgeler paylaşılıyor hesaptan.

1972’den bugüne kimler gelmiş kimler geçmiş, konser salonları, caddeler, meydanlar dolmuş dolmuş boşalmış. İnsanın baharın yakın olduğuna inanası geliyor gerçekten baktıkça.

Haberin Devamı

Kız çocuğu annesi ve ‘normlar’

Kendisine çok yakışan sahne kostümü nedeniyle eleştirilmeye kalkışılan Gülşen’in verdiği cevap bana göre şu pek de sevimli başlamayan yılın en ümit verici olaylarından biriydi.

“Kıyafet üzerinden farklı farklı ‘ama’larla sırf beni ya da sizden olmayanları nasıl alaşağı ederiz diye düşünerek çıktığınız bu yolda aslında kendi ayaklarınıza, hemcinslerinizin ve evlatlarınızın ayaklarına takmaya çalıştığınız prangaların farkında mısınız?

Bir gün gelip kadını ya da kendinden olmayanı yok saymaya, baskılamaya ve gerektiğinde yok etmeye hevesli bu ataerkil sistemin sizin gibi düşünenlerden de aldığı güçle gelip sizi de boğabileceğini hatta boğmakta olduğunu görmüyor musunuz?” diyordu.

Netlik, top çevirmemek, eğilip bükülmemek, ne kadar heyecan verici şeyler bunlar.

Hiç başlamaması gereken tartışmaya da çok şık bir nokta idi üstelik. Hal böyleyken, Işın Karaca’nın çıkıp o “ama”lardan birine sığınarak “Normalleştiremezsin bu kadarını” gibi bir “tepki göstermesi”, bunu da “Ben de bir kız annesiyim, o da belli bir normun içinde bu ülkeye göre hareket etmelidir diye düşünüyorum” gibi bir yere dayandırması ne hazin bir hamle oldu. Kadınlara uygun görülen roller, biçilen kaderler konusunda bu ülkenin “normlarının” neler olduğunu hatırlatmaya gerek yok sanırım. Bir kız çocuğu annesine düşen tam da bu “normlara” karşı çıkmak olmalıydı oysa.