Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Nihayet bitti mi en uzun gece meselesi? Alışveriş-indirim-kampanya çılgınlığından söz etmiyorum, onun bitmeyeceği belli oldu. Düzenli olarak fiyatlar şişirilecek, sonra eski uyduruk olanın üstü çizilip yüzde 60’a “varan” bir indirim tutarı belirlenecek ve yerine yenisi yazılacak, biz de Kara Cuma, Pembe Perşembe, Uzun Gecenin Hikmeti, Kısa Günün Kârı diye diye mütemadiyen alışveriş yapacağız, sanırım hayal edilen bu. Gerçeklere uyarlanması pek mümkün görünmese de hayali de güzel.

Ben En Uzun Gece’den umulan diğer güzelliklerden söz ediyorum ama. Hiçbir zaman 21 Aralık’ın böyle coşkuyla kutlandığını hatırlamıyorum. Adeta başımızdaki bütün dertlerden kurtulmak için o geceyi beklemiş gibiyiz. Herkeste 21 Aralık bir gelsin, günler uzamaya başlasın, gün doğunca neler doğar gibi bir hal. (Bu yıl bir de 21. yüzyılın 21. yılı olması nedeniyle bir özellik daha yükledik omuzlarına) Hatta Orta Asya geleneğine göre sürekli savaş halinde olan gece ile gündüzün savaşının sona erdiği günmüş 21 Aralık. Tahmin edileceği gibi gündüz kazanıyor savaşı ve güneş daha çok görünür oluyor artık. Roma İmparatorluğu’nda Satürnalya, Yunan toplumunda Dionysos olarak kutlanan güne biz “Nardugan” bayramı diyormuşuz, “nar” güneşi simgeliyormuş ve o gün bir vesileyle daha nar kırıyormuşuz. Benim cehaletim diyeceğim ama birbirine nar resimleri gönderen, cebine narını koyup evin kapısına kırmaya giden kimsenin günün adıyla ilgili pek bir fikri yoktu, yıllardır nardugan kutlamak gibi bir âdet geliştirmemiştik. Maksat kutlanacak bir şey bulmak ve dilek dilemek, yeni gelmekte olan yıldan bolluk bereket ummak idi, “nardugan” bahane.

Haberin Devamı

Her yıl bu zamanlarda aralarından birini Noel Baba kılığına sokarak bıçakla kovalayıp sünnet etmeye çalışan, “Ey müminler, yılbaşı kutlamayın” söylevleri veren delikanlıların bile bu sene pek kendilerini göstermedikleri düşünülürse, kutlamalara hasret kaldık diye düşünmek için yeterli sebebimiz var sanırım. Yoksa erken mi umutlanmak için?

Taksici-yolcu savaşları

Çok sıkıcı oldu taksilerden söz etmek bile artık, biliyorum. Etrafımdaki pek çok kimse -ben de- böyle bir araç olduğunu unutmuş gibiyiz. Sarı araba görünce şaşırıyoruz, uzay aracı mıydı bu diye, neyse ki durmuyorlar da kafamız karışmıyor.

Haberin Devamı

Yalnız, geçen hafta bir kez kullanmak durumunda kaldım kendisini, nasıl bir pişmanlık. Bir zamanlar bizi türlü sıkıntıdan, kısa mesafe teröründen, yarı yolda bırakılmaktan, kabalıktan koruyan bir aplikasyondan çağırdım üstelik, zaten dediğim gibi pek de başıboş gezen bir araç değil artık taksi. Ve yol boyunca hayatımın en büyük azarlarından birini işittim şoför beyden. Neden? Gittiğim güzergâhta trafik var, saat altı olduğu için her yerde trafik var ve çağrılınca geldiği için kendisine kızgın. Sanırım böyle özetlenebilir. Beni de yeterince minnettar bulmuyor, çılgınca söyleniyor. O koltuğa oturan kendini haklı sanıyormuş, şimdi aldığı parayı olduğu gibi benzine verecekmiş, şanslıymışım gidebildiğim için, onu bileymişim, “Benden önce kaç tane taksi iptal etti?” diye sordu, dedim “Hiç” dedim, “Çağırdım ve siz geldiniz.” Nedense buna da kızdı, “Size değil kendime kızıyorum” dedi, sonunda da “Bir iki tane enayi var benim gibi götüren, onu da küstürün, bravo size” diye bağladı. Sanki otostop çekmişim. Gerçekten muhtelif korkulardan ötürü tek diyebildiğim “Peki, ben ne yapabilirim?” oldu, neden küstü hiçbir fikrim yok. Ama bu durum böyle devam ederse taksici-yolcu savaşlarının sonu hayırlı olmayacak, ondan eminim.