Abdurrahman Keskiner’in ‘Prodüktör’ adlı kitabında Yılmaz Güney’in bilinmeyenleri dışında da hayli ilginç konular olduğunu geçen pazar günü yazmıştım... Onlardan bir kısmını bugün paylaşacağım, Yeşilçam filmlerinin, filmlik arka planlarını ise bilahare...
Ocak 1971’de Umut Film’i kurarak, Yılmaz Güney’le tüm ticari bağını koparan Keskiner’in o yıl çektiği üçüncü film ‘Don Kişot: Sahte Şövalye’ olur. Çünkü o sıralar komedi modaydı. Anadolu’daki sinema işletmecileri ‘Apo Gardaş’tan da öyle filmler yapmasını ister.
Ali Can Sekmeç’in yazdığı kitapta Keskiner, olayın devamını şöyle anlatır:
“Don Kişot adlı bir kitap aldı. Kitap, deli bir İspanyol şövalyesiyle uşağını anlatıyordu. O sıralar fotoroman yönetmenliği yapan Artun Yeres’i çağırdım ve ‘Al bunun senaryosunu yaz’ dedim, Semih Evin’i yönetmen yaptım. Semih senaryoyu okuduktan sonra oyuncu olarak Münir Özkul, Sami Hazinses, Hayati Hamzaoğlu, Mürüvet Sim ve İsmail Hakkı Şen’i istedi. Hiçbiriyle sözleşme yapmadım, sözlü anlaştım. ‘Don Kişot’ rolünü Münir Özkul, uşağı ‘Sancho Panza’yı ise Sami Hazinses oynadı.”
Gişe yapan yabancı filmlerin ve çok satan romanların izin alınmadan Türk filmine dönüştüğü yıllardan çarpıcı iki örnek daha:
“1973’te Türkan Şoray’la bir film yapmak istiyordum. Sefa Önal’a bir senaryo yazmasını söyledim. Bir süre sonra ‘Namus Belası’ adlı bir senaryo getirdi. Hikâye yabancı bir romandan alınmaydı. Sefa Abi, oradan bize adapte etti.”
‘Rabia’, ‘Rabia’ya karşı
“Mısırlı yönetmen Niyazi Mustafa’nın 1963’te çektiği ‘Rabia el Adeyive’ filmini 1973’te Beyoğlu Lale Sineması’ndaki Mısır Filmleri Haftası’nda izledim. Çok beğendiğim filmin yerlisini yapmaya karar verdim. ‘Rabia’ için anlaştığım Fatma Girik ve yönetmen Osman F. Seden’le birlikte filmi izledik. Osman Abi, filmi izlerken aldığı notlarla kısa sürede senaryoyu tamamladı. Baş erkek oyuncu olarak Tugay Toksöz’de karar kıldık. Filmi bitirmek üzereyken bizi şaşırtan bir haber ortalıkta dolaşmaya başladı.
Murat Film’in sahibi Süreyya Duru da bir ‘Rabia’ filmi çekmiş ve başrolde Hülya Koçyiğit’i oynatmış. İki ‘Rabia’ sinemalarda karşı karşıya geldi. Bugün şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Osman F. Seden’in ‘Rabia’sı Süreyya Duru’nun ‘Rabia’sından daha iyiydi.”
Ne filmler dönüyormuş!
Keskiner’in Alfa’dan çıkan kitabında sadece filmlere dair anılar yok, Yeşilçam’ın bilinmeyen arka yüzü de var. İşte onlardan biri:
“Çok özendiğimiz ‘Namus Belası’ filmini daha vizyona çıkarmamıştım, Arzu Film’den Nihat Ataman aradı beni. 1973 yılı film listesine Türkan Şoray’lı bir yapım koymak istiyordu. Filmi 80 bin liraya satmamı teklif etti. İyi paraydı bu. ‘Olur’ dedim. ‘Sen bize 150 bin liralık fatura keseceksin, ama biz sana 80 bin ödeyeceğiz’ dedi. Aradaki farkı nasıl kapatacağımı sorduğumda cevabı ‘Sen halledersin’ oldu. Satmadım filmi. Sonradan öğrendim ki, millet birbirine sahte fatura kesiyormuş. Piyasada işleyiş öyleymiş.”
GÜNÜN SÖZÜ
“İnsanlarla münasebetin ateşle münasebetin gibi olsun. Çok uzaklaşma donarsın; çok yaklaşma yanarsın.” (Sadi Şirazi)