ALİ EYÜBOĞLU- 30. sanat yılını Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda verdiği muhteşem bir konserle kutlayan Şevval Sam, bu çok özel gününde kendisini yalnız bırakmayan hayranlarına da şahane bir sürpriz yaptı. Ön yüzünde fotoğrafının bulunduğu “Birlikte Geçen 30 Yıl” notuyla imzaladığı mektup şeklindeki kartpostalın arkasına ise şunları yazdı:
“Sevgili dostlar. 1994 yılında ‘Süper Baba’ ile başlayan sanat serüvenimde 30. Yılımı kutluyorum. Bu yolculukta hep sizlerle birlikteydim. Sizlerle büyüdüm, öğrendim, iyileştim, güldüm, ağladım ve her daim sizlerin sevgisiyle ödüllendirildim. Sonsuz teşekkürler. İyi ki varsınız.”
Trabzon Kültür Yolu Festivali için Trabzon’daydım, o yüzden Şevval Sam’ın 30. Yıl konserine iştirak edemedim. Ancak sanatçı sağ olsun, o gece konsere gelenlere üstüne mani yazıp dağıttığı mendili ve kartpostalı İstinye Park, Masa’daki buluşmamızda bana da verdi. Şevval Sam, sanat müziğinden arabeske, poptan türküye müzikte her kulvarda başarılı olmuş bir şarkıcının ötesinde dizileri tutan bir oyuncu. İyi tanıdığım için biliyorum, başarısının altında yatan, her işi kabul etmemesi, “Evet” dediği her projeyi ise severek yapması. Yıllar önce taktığım ‘Gıcık Kız’ lakabını sevip, benimseyen Şevval Sam’la bir kez daha keyifli bir söyleşi yaptık.
*Cahit Sıtkı Tarancı, “Yaş 35 yolun yarısı eder” demişti, Şevval Sam, muhteşem bir konserle kutladığı sanat hayatındaki 30 yılı için ne der?
Şimdi, 30 yıl olmuş deyip, küçük de bir mola verip, daha gidecek çok yolumuz var da diyebilirim. Ya da teknoloji gelişir ve insan hayatının biraz daha uzama olasılığı devreye girerse ‘yıl 30, yolun altıda biri’ de diyebilirim; vallahi yapmak istediklerime bir ömür yetecek mi acaba deyip duruyorum.
*Geçen 30 yıla ve yaşamınıza ayna tuttuğunuzda tüm hedeflerinize, ideallerinize kavuştuğunuzu söyleyebilir miyiz?
Aslında hayat bana, hayal ettiklerimden çok daha büyük deneyimler ve hazlar yaşattı diyebilirim. Tam olarak bir hedefim yoktu. Yani şöhret, zenginlik, başarı, kariyer vs gibi konu başlıklarım hiç olmadı. Olsa zaten bir sürü başarısızlıklarım, linçlerim, ekonomik dar boğazlarım beni çok daha fazla yıpratırdı. Ben daha çok deneyim peşindeydim. Deneyime açık, çalışkan, risk alabilen, hata yapmaktan korkmayan bir yapım olduğu için de, hayalini kurduğum her şeyi hayata geçirebildim diyebilirim.
*Harbiye’deki 30. Yıl konseri nasıl geçti? Bu konserin devamı gelecek mi?
Gerçekten hayat bana böyle muhteşem bir deneyim yaşattığı için minnettarım. Hayatımın boşa geçmediğinin, her zaman sanatla kurduğum dürüst ilişkinin bir karşılığı olduğunun, ortak bir hafıza çekmecesinin varlığının, sevginin, coşkunun sağlaması oldu bu kutlama. Olağanüstü yüksek bir enerji vardı. Harbiye’de hep çok coşkulu konserlerim oldu ama bu seferki başkaydı. Herkes sanki kocaman bir doğum günü partisinde gibiydi. Hiç boş yer yoktu ve herkesin elindeki mendillerle Harbiye Açıkhava bir şenlik alanına dönüştü. Bir defa daha yapmak istiyoruz, tadı damağımızda kaldı. Belki Bostancı’da kışa doğru, bakalım…
“O türküleri resmen içtik diyebilirim”
*Şevval Sam, şarkıcılığa başladığından bu yana sanat müziği, pop, arabesk, tango ve halk müziği söyledi. “Müzik her zaman benim için rehber oldu. Her zaman müziğin farklı renklerini gördüm ve söyledim” diyen Şevval Sam’ın müzikal yolculuğu hangi kulvarda devam edecek?
“Söyledim” demektense, deneyimledim demek benim için daha doğru olur. Çünkü her deneyim farklı bir bilgi ve zenginlik kattı hayatıma. Her tarzda farklı bir ses rengi, farklı bir duygu, farklı bir kültürle tanıştım. Hepsini de çok başarılı bir biçimde seslendirdiğimi iddia etmiyorum ama çok iyi yorumladığımı düşündüğüm bazı şarkılar olduğunu da söylemem lazım. İç ve dış dünyamı yapılandırırken müzik ve oyunculuğun benim için bir rehber olduğu kesin. Belki de yaş ve deneyim itibarıyla artık kendi şarkılarımı gözden geçirme zamanım gelmiştir, kim bilir! Durmayı becerebilirsem, bu fikre odaklanmayı düşünüyorum.
*Aldığınız ödüller arasında en iyi oyuncu ödülü de var, en iyi ses sanatçısı ödülü de… Bu ödüllerden biri Hafif Müzik dalında 16 ödülden 6’sı ise Türk Halk Müziği, niye?
Türkiye’de bazı arşiv kayıtlarına geç ulaştık, o da Kalan Müzik sayesinde oldu. “Sek” albümünü yaptığım zamanlarda Klasik Türk Müziği arşiv kayıtları ya çıkmamıştı ya çıkmak üzereydi. Benim hâlâ en çok dinlenen albümüm olabilir. Keza halk müziği örneklerine, eski Aşık Veysel, Neşet Ertaş kayıtlarına, birçok Alevi deyişlerine, saklı kalmış Karadeniz türkülerine hatta diğer etnik dillerde olanlarına da, o zamanlar kavuştuk. Hepimiz o türküleri resmen içtik diyebilirim. Benim de müziği aktif olarak deneyimlemeye başladığım dönemler. Türkiye, 40’tan fazla etnik kimliğe yurt olmuş zengin bir kültüre sahip. Az önce müzikal sürecimi anlatırken, farklı duygu ve kültürlerle tanıştım diyordum ya, işte bu toprakların müzikal ve kültürel zenginliği beni hep çok heyecanlandırdığı ve yaşadığım topraklara bu sebepten büyük hayranlık duyduğum için bu albümleri yaptım. Dinleyici de benimle aynı duyguları paylaştığı için, beni bu ödüllere layık gördü.
*Müziğin hangi branşını deneyimlediyseniz başarılı oldunuz? Bu başarıyı getiren ana etken nedir?
Müzikal deneyim süreçlerimde sanatla ve dünyayla kurduğum dürüst ilişkinin bir karşılığı olduğunu düşünüyorum. İçimde yer etmeyen ve karşılığı olmayan hiçbir şarkıyı sadece ticari bir kaygı ve niyetle söylemeyi tercih etmedim.
*Şevval Sam, Türkiye’nin beyaz Türklerinden biri… O dünyada pek rağbet görmeyen arabesk eserler söylemek nereden aklınıza geldi?
Beyaz Türk olarak tabir edilmek, arzın merkezi benim ve benim dışımda bir dünya yok anlamına gelmiyor. Benim davam olmasa da, evrensel değerlere dokunan bir konuya kayıtsız kalmam mümkün değil. “Has Arabesk” albümü sınıf ayrımcılığına duyduğum tepkiye, bilip bilmeden konuşmamak için yaptığım araştırma ile birlikte çıktı. Nedenini sorguladım ve çıkan sonuçta aşağılanan kültürün müsebbibinin eğitime taş koymuş iktidar mekanizmaları olduğunu gördüm. Buna dokunabileceğim en doğru kanal yine müzikti. Bu arada bir sürü “yakışıklı” bulunan tarzdan çok daha yüksek müzikalitesi olan şahane şarkılar da var arabeskte.
*“Şevval’in içinden de bir Kezban çıktı” denme ihtimali korkutmadı sizi?
Zaten tam da bu sebepten yapmış olabilirim. Sırf bunu yaptığım için böyle bir ön yargıya maruz kalıyorsam, buna tepki vermem için yeterli motivasyon sağlanmış demektir. Bu arada bu kültüre ve bu eğitimsizliğe güzelleme yapıyorum zannedilmesin. Bunun değişmesi için bu insanların dışlanması yerine, önce o dilde bir konuşmak gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki sistemin gücüne karşılık ben sadece üzerime düşen kadarında sorumluluğumu yerine getirebilirim.
“Annemin bir sözü beni 30 yıl dimdik ayakta tuttu”
*Kendi güzel, sesi güzel bir kadın olarak şov dünyasında ilkelerinden ödün vermeden 30 yıl dimdik ayakta durmayı nasıl başardınız?
Hedefime bazı dünyevi zaafları koysaydım; şöhret, para, başarı vs.. muhtemelen tavizler de vermek zorunda kalabilirdim. O da beni, süreçte zayıflatan unsurlara dönüşürdü bence. Onlar hedef değil, sonuç benim için. Hedefimde hep kendi potansiyelimi keşfetmek ve bunu deneyimlemek oldu. Hata yapa yapa, doğrusunu öğrene öğrene geçirdiğim 30 yılda, zorlandığım zamanlar oldu ama esas amacımdan sapmamış olmak aynı zamanda beni güçlendirdi de. Yanlış anlaşıldığım zamanlar oldu, önyargılarla mücadele ettim ama hep niyetimi takip ettim. Annemin (Leman Sam) bir lafı vardır: “Niyetin iyi, akibetin iyi”… ben de niyetimden emin olduğum hiçbir sıkıntılı süreçten korkmadım. Sanırım bu da beni bunca yıl dimdik ayakta tuttu.
“Yeni bi fikir bulma zamanım geldi sanırım”
*Yaptığınız birçok projenin taklit edildiğini görmek neler hissettiriyor size?
Taklit demeyelim de, ilham verici olmak şahane bir şey. Yıllar önce kimse alaturka dinlemezken ‘Sek’ albümü ilham verici olmuş, birçok pop sanatçısı alaturka (TSM) albümü yapmıştı. ‘Müzeyyen Müzikali’ ile Müzeyyen Senar’ın hikayesini anlattım, sonra birçok tarihi karakterin filmi yapıldı, hikayesi sahneye kondu. Müslüm’den Bergen’e, Ahmet Kaya’dan Cem Karaca’ya; hepsi ‘Müzeyyen Müzikali’nden sonraya denk geliyor. Sonra, müzikaller başladı. Son dönemde de sahne performanslarımızda yaptıklarımız olsun, sandıktan çıkardığımız şarkılar olsun, kıyafet seçimlerimiz ya da yaptığımız farklı projeler olsun, hepsinin çoğu sanatçı dostuma ilham verdiğini görüyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. En son, üç senedir yaptığımız “Aşkı Bulacaksın” adlı senfonik projemiz var. Şu anda sanırım o da hayli iham verici olmuş ki, herkesin senfonik konser afişlerini görüyorum. Bu şahane bir şey ama yeni bi fikir bulma zamanım geldi sanırım. (gülüyor)
“Kuşlar uçar Şevval şarkı söyler”
*Hayatınız kitap, film veya dizi olsa adı ne olurdu?
Adının “Kuşlar uçar, Şevval şarkı söyler” olacağı kitabı bizzat ben yazmayı düşünüyorum.
*Taro ile aranız nasıl? Hangi özelliklerini sizden aldı, hangilerini babadan?
Mizahını, spontanlığını, birçok fiziksel özelliğini babasından almış olsa da, hayatı algılayış biçimi, hayatın, onun ilgilendiği alanlarını ve sanatını bizden almış sanıyorum.
*Şevval Sam’ı hangi hâli daha çok mutlu eder? Kamera karşısına geçip kendisinden farklı bir karaktere hayat verdiği zaman mı, yoksa sahnede şarkı söylerken mi?
İkisi de.. Sürekli birini yapınca, diğerini özlüyorum.
*İstanbul Zincirlikuyu İnşaat Teknik ve Yapı Meslek Lisesi Restorasyon Bölümü’nden sonra Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nü bitirdiniz ama şarkıcı, sunucu ve oyuncu oldunuz. Bu eğitimlerin size günlük hayatta faydası oluyor mu?
En sevdiğim dükkânlar, nalburlar ve hırdavatçılar. “Lise döneminle ilgili olsa gerek” dedi geçenlerde birisi. Üniversite ise bana kesinlikle bir estetik disiplin kazandırdı. Baktığım, gördüğüm her şeyin güzelliğini ayırt ediyorum. Bu, müziğe, resme ve oyunculuğa da yansıyor.
“Olmazsa olmazım; güven ve saygı”
*Şevval Sam’ın olmazsa olmazları nedir?
Mükemmeliyetçilikle, olması gerekenin olmasını beklemek hep biri birine karıştırılır. Ben, herkesin işini doğru dürüst yapması beklentisindeyimdir. Güvene dayalı iş ilişkisi olmazsa olmazımdır. Samimi hatalar yapılabilir, yanlışlıklar olabilir ama kaçak davrananı, art niyeti okuduğum anda kepenkler iner. Sanırım en olmazsa olmazım, güven ve saygı.
*İyi ki yapmışım ya da keşke yapmasaydım dedikleriniz neler?
“İyi ki”lerin başında Taro (oğlu) geliyor. Diğer “iyi ki”lerim ise, sonrasında keşke dememek için, bilinçli veya bilinçsiz yaptığım her şey. Ne kadar az “keşke”, o kadar çok “iyi ki”..
*Şevval Sam’ın bundan böyle yakın ve uzak vadede yapmak istedikleri neler var?
30 yılı devirdiğime göre, yeni bir sayfa açma zamanım gelmiş demektir. Kendi şarkılarımı toparlayacağım, albüm hikayelerimi yazacağım, aklımda bir öykü var, onu sahneye koyacağım. Bütün bu projeleri yapmak için kuluçka döneminde hissediyorum.
“25 senedir et, tavuk ve çiftlik balığı yemiyorum“
*Formunuzu nasıl koruyorsunuz?
Aktif bir bedenim var ama disiplinli bir spor insanı olamadım hiç. 25 senedir et, tavuk, çiftlik balığı, ahtapot ve kabuklu deniz canlısı yemiyorum. Sağlığım yerinde, kan değerlerim iyi ve yaşam enerjim oldukça yüksek.
*Daha genç görünmek adına ufak tefek estetik dokunuşlar yaptırıyor musunuz?
Yaptırmıyorum valla. Hem öyle bir vaktim, hem de öyle bir motivasyonum yok galiba. Keşke öyle kısa yoldan mümkün olsa gençlik, güzellik ama çok zaman ayırmak gerekiyor buna. Bu yoğun tempoda minimum vakit ayırabiliyorum bunlara. Düzenli cilt bakımı, iyi beslenme ve yüz yogası diyorum, başka bir şey demiyorum. İyimser bir yapım var, belki eklemem gereken bu olabilir. Çok fark ediyor çünkü.
*Mutfakla aranız nasıl?
Yedirmeyi, yemekten daha çok seviyorum. Her yaptığım şey bir defalığınadır. Eldeki malzemeden on tane farklı tarif çıkarır, sonra da nasıl yaptığımı unuturum. Kahvaltıda iyiyimdir.
*Gezme tutkusu var mı içinizde?
Hayatını çalışmakla geçirmiş biri olarak bol bol gezip, hâlâ görmediğim yerleri keşfetmek istiyorum. Daha az ilgi gösterilen yerler, daha çok ilgimi çekiyor. Tabiat harikalarını tanımak istiyorum en çok.