2024 - 2025 Futbol Sezonu başlamadan Türkiye Futbol Federasyonu’nun Başkanı, Yönetimi, Merkez Hakem Komitesi, MHK’nın yanı sıra tüm kurullar değişti, ama sahalardan ekranlara yansıyan çirkin görüntüler, programlarda sarf edilen çirkin sözlerde değişen bir şey yok.
Süper Lig’in daha ikinci haftasında gördük ki; bu kulüp yöneticileri, bu futbol yorumcuları ve sosyal medyada keser gibi hep kendilerine yontan futbol kulübü taraftarları olduğu sürece devam edecek bu böyle...
Yıllar önce çıkarılan ‘Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair 6222 Sayılı Kanun’a rağmen Türkiye’de ne futbolda şiddet azaldı ne de insanlar hakaret, aşağılama ve küfür yerine ‘temiz dil’i tercih etti.
Çıkarılan kanun layıkıyla uygulansa ekranlarda reyting için akıllarına gelen her şeyi söyleyen yorumcuların çoğu ceza alırdı.
Sosyal medyada rakiplerine ya da istemedikleri teknik direktörlere hakaret, küfür ve tehdit savuranlar hakkında kanun koruyucu 6222 Sayılı Kanun gereğini yapsa bugün bunlar olur muydu?
Geldiğimiz noktayı iyi anlamak için çarpıcı iki örnek vermek istiyorum.
Trabzonspor Teknik Direktörü Abdullah Avcı’nın cep telefonu sosyal medyada paylaşıldı.
Trabzon Emniyet Müdürlüğü, şöyle bir ‘Basın Duyurusu’ yaptı:
“Trabzonspor kulübümüz, başkanı, hocası ve futbolcuları ile ilgili sosyal medya platformları üzerinden yapılan paylaşımlar titizlikle takip edilmekte olup; konusu suç teşkil eden paylaşımlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılmaktadır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
Sosyal medyayı sevmedikleri takım ve insanlar için hakaret, küfür ve tehdit mecrası olarak kullananlar anında tespit edilip gerekli cezaları almadıkları sürece bu sorun bitmez.
Göztepe - Fenerbahçe maçı sırasında yaşanan ve birçok farklı açıdan çekilen görüntülere rağmen mensubu olduğu camianın takdiri için açıkça yalan konuşan yorumculara da 6222 Sayılı Kanun uygulanmadığı sürece futbolda şiddetin sonu gelmez.
Türkiye, insanları futboldan soğutan bu holiganlara karşı yasaları işleterek “Dur” demeli.
Susanlar için yazılan roman
Gazeteci Demet Cengiz, yedi kitaptan sonra ilk romanı ‘Adımı Deniz Koydular’ın ardından ‘İçimde Yanan Nehir’i yazdı. Cengiz, büyük ilgi gören ‘Adımı Deniz Koydular’da aile içi şiddet, cinsel istismar ve ağır yoksulluk gibi görmezden gelinen acılar yaşayan roman karakterlerinin bilinmeyen yönlerini ‘İçimde Yanan Nehir’e taşıdı. Yazar bunu yaparken de, “Bazı aileler parçalanmış bile değildir, çünkü herhangi bir şeyin parçalanması için önce yekpare olması gerekir. Daha önce asla bir arada olmamış bir şey nasıl parçalanır?” diye yazdı.
Demet Cengiz, İnkilap’tan çıkan romanında Ayazağa’nın yoksulların yaşadığı arka sokaklarında varoluş mücadelesi veren ‘Yeter’ ile parçalanmış bir ailede dünyaya gelen sevgi görmemiş ‘Nile’ üzerinden aile kurumunun nasıl mahvolduğuna dikkat çekti. Yazar, kitabının girişine de şu notu düştü:
“Bu kitap, öyküsüne susanlar için yazılmıştır. Sevilmemiş, acı çekmiş, acısını anlatmamış, anlatamamış, anlaşılmamış bütün çocuklara adanmıştır. Yazılmasaydı, adanmasaydı, lal olurdum.”
GÜNÜN SÖZÜ
“Hiç kimse geçmiş günlerini geri alabilecek kadar zengin değildir.” (Oscar Wilde)