Esersiz şair olarak bilinen ve bu durumdan dolayı eleştirilen Yahya Kemal Beyatlı 1884 yılında Üsküp’te dünyaya gelmiştir. Şair, düşünür ve diplomat kimliklerinin yanı sıra son derece renkli bir kişilik olarak edebiyat tarihimizde yer edinmiştir. Yahya Kemal Beyatlı divan edebiyatıyla yeni Türk edebiyatı şiiri arasında bir köprü inşa etmiştir. Bir anlamda çağdaşı olan mimar Kemalettin Bey’in mimarlıkta yapmış olduğu sentezi Yahya Kemal şiirde yapmıştır. Eskimsi yeni veya yenimsi eski olarak da Yahya Kemal’in şiirlerini düşünebiliriz.
Şiir ve edebiyatın tüm alanlarında mükemmellik endişesi içerisinde olmuş; bu endişeden uzak şiirleri ise son derece sert bir şekilde eleştirmiştir. Yahya Kemal “Mısra hassasiyetimdir” terimiyle de dizeler arasında müzikal bir ritim arar. Müzikal bir ritimden uzak şiiri tatsız, tuzsuz yemeğe benzetir. Böyle bir yemeğin yenemeyeceği gibi ritimden yoksun şiirlerin de dinlenemeyeceğini ifade eder. Bir şair ve düşünürün musikiden anlaması gerektiğini düşünür ve bu özellliği arar. Bu bağlamda “Musikiden anlamayan bizden de bir şey anlamaz” beyanında bulunmuştur. Her genişlikte mutlaka bir ritmik düzenleme olmalıdır elbette. Ahenk, uyum, ses ve söze can katar, his yaratır. Hissettirmeyen hiçbir eser ve dinletinin kıymeti ve faydası olmayacağı için müzikal bir ifade, üslup gerekliliğin ötesinde zarurettir.
Dinletirken öğretir
Yahya Kemal Beyatlı ses ve sözdeki ritmin önemi doğrultusunda “söylediğim lisan” terimini yaratmıştır. Bilinen lisanla söylediğim lisan arasındaki fark önemlidir. Kişi söylediğini ilkin kendisi duymalıdır. Kendisini dinlemeden, duymadan konuşanlar kendilerini dinletemezler. Konuşmak; insanın aklını kullanma sanatıdır. Aklı ise bilgiden beslenir. Böylece bildiklerini ifade edemeyen kişilerin dayanılmaz konuşmaları dinleyicinin kalp ve nefes ritmini de bozar. Oysa ses ve sözlere aktarılan bir müzikal bir ritim dinletirken öğretir. Faydalı ve gerekli olan tüm düşünceler güzellik endişesi güdülerek aktarılmalıdır. Yahya Kemal sözcüklere can verdiği için kendisini herkes can kulağıyla dinlemiştir.
İstanbul ve özellikle Boğaziçi şairi olarak da bilinen Yahya Kemal’in tüm şiir ve düşüncelerini Nihat Sami Banarlı derlemiştir. Yahya Kemal külliyatı 13 cilt haline getirilmiştir. Ressam tarafı şair kimliği kadar güçlü olmamakla birlikte Yahya Kemal’in mükemmelliyetçi yapısından dolayı şiir ve resim eserlerine karşı eleştirileri son derece sert ve alaycı olmuştur. Şöyle ki: genç bir adam üstatla yolda karşılaşır ve “Efendim şair mi olayım ressam mı olayım karar veremedim. Resimlerimi göstermeden önce size şiirlerimden bir tanesini okumak isterim” der. Yahya Kemal şiiri dinledikten sonra “Evladım sen ressam ol” der. Genç adam - “Ama henüz resimlerimi görmediniz ki” deyince. Yahya Kemal -”Şiirini dinledim ya!” der.
Türk kültür tarihi üzerine düşüncelerini “mektepten memlekete dönmek” kavramıyla özetler. Tanzimat’la başlayan kültürel yozlaşmadan oldukça rahatsızdır. Boğaziçi’nin Anadolu Hisarı yakınlarındaki Kıbrıslı Yalısı’nın daimi konuğu olan Yahya Kemal döneminin fikir insanları ve elitleriyle sık sık düşünsel meclislerde beraber olmuştur. Bir sonbahar mevsiminin eylül ayında ise Kanlıca semtini şiirine konu edinir.
“Günler kısaldı; Kanlıca’nın ihtiyarları bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları
Yalnız bu semti sevmek için ömür kısa; yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa
İçtik bu nadir içkiyi, yıllarca kanmadık; böyle bir zevke tek bir ömür yetmiyor yazık
Ölmek kaderde var bize ürküntü vermiyor; lakin vatandan ayrılışın ızdırabı var
Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile, bitmez bir özleyiştir ölümden beter bile.”