İnsanoğlu can, beden ve ruhtan ibarettir. Beden meşrebi gereği kişiyi kişiye benlik üzerinden bağlar ve adeta kilitler; ruh ise gelmiş olduğu yaradansal ana vatanından haberdar olduğundan dolayı sürekli bedeni özgürleştirmeye çalışır; tıpkı anahtar gibi. Nefs adı verilen bedenle aşk adı verilen ruh arasındaki bu kadim mücadelede şayet aşk galip gelirse can denen mekan bostan gibi yeşerir; aksi gerçekleşirse de can sıkılır ve sürekli şikayet eder.
Marifet ehli olan âşıkların işi; kendilerini benliklerinden dolayı kilitlemişlerin kilitlerini bir anahtar gibi açmaktır. Şayet bir insan sosyokültürel yaşantısında bencil, cimri, hoşgörüsüz, kibirli, faşizan bir etnik milliyetçilik, saygıdan yoksun, çevreye duyarsız, şefkat ve merhametsiz görüntü içerisinde ise bu insanın bedeni hapishanedir ve kalbi de koca bir kilitle kendisi tarafından kilitlenmiştir. Bu gibi insanlar zamandan haberdar olmadıklarından dolayı da sıfat, mekan ve makam esirleridirler.
Esarete giden yol
Öte yandan zamana, makama, mekana göre ahkamın değiştiğini bilen biri her aşamada her şeyi bir şeye indirgeyen anahtar gibidir. Anahtar olmasını bilen arar; aradığı ise tevazu, sevgi, saygı, hoşgörü, edep, şefkat, merhamet, adalet, sabır ve neticesinde topyekun huzur, mutluluktur.
İnsanoğlunun çoğunluğu nefsani istek ve arzuları neticesinde kalbine kilit takmış durumdadır. Onlara anahtar olmak için çırpınanlar dikkatlerini çekmek için boyunlarına kilit asarak bekler dururlar. Tıpkı Şems-i Tebrizi gibi, Ayasofya’nın üst galerisindeki Doğu Biraderleri’nin yan yana gösterdikleri kilit-anahtar gibi.
Değerli dostlar; insanoğlu şayet bir şeyi anlayarak bilememişse o şeyi şiddetli bir şekilde reddeder ve o şeyin esiri olur. Her esarette ise kilit üzerine kilitleri aklına, gönlüne takar durur. Lakin bilgelik yolunda ilerleyen bir yolcu her gün yeni bir bilgelik anahtarı edinir. Ve her gün bilge olarak büyümesine rağmen tevazu adlı en güçlü anahtarı sayesinde kendisinin ve tüm insanların karşısında küçülür. Neticede bilge hem kendi hem de başkaları nezdinde küçüldüğü ölçüde büyür ve değişerek gelişir.
Ben ve biz demeyi bilmeyen bu kalpleri kilitli kişiler ben ve biz demeyi öğrenene kadar; dillerinde, gözlerinde, sözlerinde, hallerinde, ellerinde anahtar olan bu âşıklar can denen bostanlarından onlara can suyu taşımaya devam edecekler.
Sadece bir damla
“Neyim varsa benim değil senindir” diyen Kapadokyalı can dost Aziz Basil, “Hem sen bensin hem ben senim” diyen Hz. Mevlana, marifet ehli Hacı Bektaş Veli, aşk sakisi Yunus Emre, aşk kadehi Nasrettin Hoca ve daha yüzlercesi binyıllar boyunca gönlü, aklı ve kalbi kilitli olanlara yol açmışlardır.
Ben; benliği gereği her şey olarak kendisini görür. Oysa sadece bir damladır. O damla biz adı verilen denize düştüğü anda bütüne katılır ve katılmadan önceki halinden utanır. İnsanoğlu bir kez olsun ben yerine biz diyerek bütüne katılsın ve onun lezzetini tatsın. Keza tatmayan bilemez. Her bir insan bilmediğine zanlı yaklaşır ve o zan onu can suyunda mahrum ederek susuz bırakır. Öte yandan anahtar kimlikli bir âşığın elinden can suyu içenin susuzluğunu gidermesi ile şebeke suyundan içenlerin susuzluğunu gidermesi arasında fark vardır.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024