Dünya uygarlık tarihinin bilim, kültür ve sanat yaratımlarının ilk örneklerinin verildiği yer Anadolu’dur. Şayet bir insan kendisine “Neydim, ne oldum, ne olacağım? Neredeydim, neredeyim, nereye gideceğim?” sorularını sormuyorsa onun ve benzer kişilerin oluşturduğu toplumda sorunlar vardır.
Anadolulu kimliğini benimseyememiş olmanın doğurduğu sonuçların en önemli göstergesi şudur: Kimileri Batı’nın sempatizanı, kimileri de eski Doğu’yla artık bir ilgisi kalmayan şimdiki Doğu’nun yobazı görünümündedir. Oysa medeniyet genişliğinde Güneş, Anadolu’dan doğar; Ay Anadolu’da yükselir. Bu kadim doğum ve yükselişi günümüz Anadoluluları anlamlandırmak durumundadır ki yeniden (geçmişte defalarca olduğu gibi) dünyanın önder kara parçası olabilelim.
Bizden beklenenler
Anadolu tüm potansiyelini her şeye rağmen muhafaza etmektedir. Anadolu’nun bizden beklediği bilinmek ve tanınmaktır. Kişinin yaşamış olduğu evini tanıyamaması garip bir durumdur. Evinin adresini bilemeyen, kaç odası olduğundan haberi olmayan, bahçesindeki ağaçlardan habersiz birini kimse dikkate almaz. Anadolu da bizim evimizdir. Nehirleri nehir gibi, dağları dağ gibi, denizleri deniz gibidir.
Tarsus, Kars, Assos, Kapadokya, Çatalhöyük, Sümela, Aspendos ve daha yüzlerce yer Anadolu adını verdiğimiz bu evin irili ufaklı ama her biri birbirinden güzel döşenmiş odaları gibidir. İnsan içinde yaşadığı evi oda oda tanımalıdır.
İnsanın karakterini üzerinde yaşadığı coğrafya belirler. Sosyolojik bir gerçeklik olmakla birlikte ne yazık ki Anadolu’da yaşayanların büyük bir çoğunluğu Anadolu’nun kadim karakterini bilmediklerinden dolayı kimlik sorunu gösteren davranışlar sergilemektedirler. Doğu, Anadolu’nun arka bahçesi, Batı ise ön bahçesidir. Her iki bahçenin sulandığı yer her daim Anadolu olmuştur.
Günümüzde Doğu ve Batı yönelişli tartışmalar Anadolu’ya kimlik arama veya Anadolu’yu yönlendirme gayretleri içermektedir. Oysa Anadolu kendi medeniyet kimliğini sanat, kültür, bilim ve felsefe ürünlerinde zaten avazı çıktığı kadar bağırararak göstermektedir. Anadolu’yu Anadolu’nun gözüyle görebildiğimiz andan itibaren Hitit, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi her alanda yeniden lider coğrafya haline gelebiliriz. Bunun için yapılması gereken Anadoluluların ben ve biz demeyi öğrenmelerini sağlamaktır.
Göbeklitepe’den Sümela’ya
Geçmişte ben ve biz demeyi bilen hemşerilerimiz sayesinde Bergama’da dünyanın ilk anıtsal şehir planlamasını gerçekleştirdik. İlk sikke (para) Sardes’te darp edildi. Dünyanın ilk bankası Efes Artemis Tapınağı olmakla birlikte Aizonya Antik Kenti borsa faaliyetleri vermekteydi. Karya Prensesi II. Artemisya dünyanın ilk kadın amiraliydi. Piri Reis ilk kez dünyanın haritasını çizmiştir.
Bu anlamda dünyanın ilk tapınağı Göbeklitepe de bizim, Ayasofya, Selimiye, Aspendos, Divriği Ulu Camii, Sümela Manastırı, Karatay Medresesi, Saruhan, Perge, Bursa Ulu Camii de bizim. Tıpkı Homeros ve Dede Korkut’un, Aziz Basil ile Yunus Emre’nin ve Artemis ile Apollo’nun bizim olduğu gibi.
Anadolu, derinliklerinden Anadolululara “Merhaba”, can Yunus Emre “Gelin tanış olalım, işin kolayını tutalım” der. Bizim merhabamızın anlamı Anadolu ile tanışalım mahiyetindedir.