Hayatta başa çıkılması zor anlardan biridir “yüzleşme” anları. Ayrılık sonrası kendimi yalnızlığında sürüklenen bir ruh gibi hissederken Bodrum’da bir yaz akşamı rüzgârı sessizce içime çektim ve ayrılığa doğru bir nefes verdim
Kadın erkek ilişkileri üzerine uzun yıllar çalıştım. Herkesin geçmişten kalan bir yaz aşkı anısı olduğunu biliyorum. Geçmişte yaşadığımız bazı ilişkiler bizi derinden etkilemiş, ruhumuzda derin izler bırakmış olabilir. Birçok insanın sağlıklı ve keyifli bir ilişkiye adım atmasının önündeki en büyük engel de geçmişten gelen travmalar ve eski aşkların ayak izleridir. Dolayısıyla bu haftaki yazımın konusu aşk acısından kurtulmak. Gerek yazılarımda gerekse YouTube videolarımda deneyimlediğim bir gerçek var; ne zaman gerçek hayattan hikâyeler aktarsam insanların ruhunda bir yerlere dokunuyor ve onlardan yoğun mesajlar alıyorum. Başka insanların hayatlarına dokunmak büyük bir şans ve aynı zamanda çok önemli geri dönüşler almamı sağlıyor. Bu yazımda ise kendi hayatımdan bir olayı sizlere aktarıp farklı pencereleri aralamak istiyorum.
Yüzleşme anları zordur
İnsan üniversite yıllarında aşkı bir başka yaşıyor; daha derin, yoğun ve daha samimi diyebilirim. Ben de o yıllarda sınıf arkadaşıma tutulmuştum. Ne kadar çabalasam da ondan istediğim dönüşleri alamıyordum. Bugünden geçmişe dönüp baktığımda ne kadar emek verdiğimi görüyorum. Sonunda kızın gönlünü kazanmayı başarınca, bir ilişkiye başladık. Ancak birkaç ay sonra aslında tek başıma çaba gösterdiğimi ve bu ilişkinin benim ısrarlarım neticesinde devam ettiğinin farkına vardım. Bunu fark ettiğim anın benim için çok mutlu bir an olduğunu söyleyemem; çünkü insan için hayattaki en zor anların başında “yüzleşme” anları gelir. Bir şeylerin aslında hiç de düşündüğümüz gibi olmadığını fark etmek ve bununla yüzleşmek genelde hoşumuza gitmez; çünkü kendimizi inandırdığımız sanal gerçekliklere inanmayı tercih ederiz. Dolayısıyla ben de acı gerçekle yüzleşmek yerine ilişkide ısrar ettim, ancak o sene yaz mevsimine girerken kaçınılmaz son bizi buldu ve ayrıldık.
İçimde melankolik sesler
İşte o yaz mevsimi, yıllar sonra bile hâlâ unutamadığım bir yaz olarak hafızama kazınmıştır; bütün bir yazı ayrılık acısıyla geçirdim diyebilirim. Öyle ki en sevdiğim mevsim olmasına rağmen o yaz ne gezdiğimden ne de girdiğim denizden tat aldım; kendimi yalnızlığında sürüklenen bir ruh gibi hissediyordum. Sanırım ağustos ayı sonlarına doğru bir akşam Bodrum’da günbatımını izlerken yanımdaki arkadaş grubumun sesleri arka fonda boğuklaştı, artık onları duymuyordum; âdeta transa geçmiştim ve sadece günbatımını izleyip içimdeki melankolik sesleri duymaya başlamıştım. Enteresan bir deneyimdi.
Ayrılığın ilacı kabullenmek
Günbatımında çok güçlü bir rüzgâr vardı ve bizim yaklaşık on metre ilerimizde tek başına bir kızın kumral saçları rüzgârda dalgalanıyordu. O anı unutamıyorum; ayrıldığım kız arkadaşıma simgesel olarak çok benziyordu. Onun da günbatımını biraz ileride, ama yine de benimle birlikte izlediğini hissettim. Artık yollarımız ayrılmıştı; bazı aşkların sonsuza kadar sürmesi mümkün olmuyordu. O yaşlarda bunu anlamak ve kabullenmek hiç de kolay değildi. Üstelik her ilişkide yaşanan duygu âdeta parmak izi gibiydi; eşsiz ve benzersiz. Bir başkasıyla aynı duyguları yaşamanın imkânsız olduğunu, o rüzgârda sessizce içime çektim ve ayrılığa doğru bir nefes verdim... Ayrılık acısının ilacı “kabullenmek” ve hayata devam etmek. Ne kadar acı olsa da bazen hayat bize istemediğimiz deneyimler hazırlar ve biz sadece bu acı deneyimler sayesinde olgunlaşırız. Olgunlaşmak ise hayatta hoşumuza gitmeyen şeyleri de kabul edebilmekten geçer.