Ülkemiz, turizm açısından cennet ülkelerden biri.
Tarihse tarih, doğal güzellikse fazlası, iklimse 4 mevsim bir arada, medeniyetler mirası ise daha iyisi olan yok gibi.
Mutfak konusunda da en şanslı ülkelerden biriyiz. On binlerce yıllık yaşamın damak tadını, yediğimiz her yemekte görmek mümkün…
Peki onca zenginliğimizin farkında mıyız? Onları yeterince koruyor ve geliştirebiliyor muyuz?
Daha da önemlisi her birini turizmin lokomotifi haline getirebiliyor muyuz?
Gastronomi yani mutfak, seyahatlerin olmazsa olmazı.
Her şey ne kadar mükemmel olursa olsun, eğer yediklerinizden, içtiklerinizden yeterince keyif alamadıysanız, o geziler faciaya dönüşebilir.
Her şey dahil sistemle gözleri doyurduk ama damak tadına ne kadar hitap edebildik işte o çok tartışılır.
Müthiş bir mutfağımız var.
Çorbalardan ara sıcaklara, salatalardan tatlılara, ana yemeklerden başlangıç mezelerine yüzlerce çeşidimiz söz konusu.
Her yörenin kendine özgü muhteşem tatları, eğer doğru mekânları bulursanız, gerçekten de damak çatlatan cinsten.
Peki, bu mümkün mü? Keşke evet diyebilseydik. Keşke mutfağımız, dünden daha iyi olabilseydi, keşke bir standardımız olabilseydi, keşke bir tattığımızı bir sonraki gidişimizde de bulabilseydik!..
Yöresel tatlar?
Dünyanın dört bir yanında İtalyan ve Çin restoranları var.
Menüleri de kullandıkları malzeme ve personelin önemli bir bölümü de kendi ülkelerinden. Ülke içerisindeki restoranlar da yerel tatlar ve yöresel ürünlerle övünürler. İçecekler için de durum farklı değil! Örneğin Fransa!
Gelelim bize. Mutfak konusunda böylesine zenginken, mutfağımızın hak ettiği öneme kavuşamamasının nedenlerini de ne olur dış güçlerde aramayalım.
Ülkemizin dört bir yanını, yıllar içerisinde defalarca, gezdim. Bazen iş için bazen de turistik amaçla. Önceliğim hep yöresel lezzetler oldu. Onlar yok dedikçe, ben ısrar ettim ama hâlâ bu konuda bir arpa boyu yol kat edebilmiş değiliz…
Restoranlarımız, hangi yörede olursa olsunlar, yerel mutfağın yaşatılması ve geliştirilmesi konusunda, zerre kadar katkıda bulunmuyorlar…
Yerel mutfak demek yerel kalkınma demek ama gelin de bunu kendilerine anlatın…
Mutfak politikası
Şimdi keşke bir mutfak politikamız olsa diyeceğim ama eminim ki anında hangi konuda bir politikamız var ki, bu konuda olsun diyen çok olacaktır! Bu yüzden keşke bir turizm politikamız olsa ve bunun önemli ayaklarından biri de mutfak olsa demekle yetineceğim!
Bilim ve teknolojide gelişmiş ülkelerin yüz yıl gerisindeyiz ama onlar da turizm ambiyansında bizden binlerce yıl gerideler.
Örneğin Amerika, bilim ve teknoloji adına çok şey yapabilir ama turizm için tarihi de yetmez, mutfağı da!
Turizme odaklanıp 100 milyon turist ağırlayabilsek, inanın petrol ve teknoloji zengini ülkelerden hiç de geride kalmayız! Ama hiçbir zaman böylesi önceliğimiz olmadı!..
Bodrum Zai
Hemen her kentimizde benzeri hayal kırıklıkları yaşadım ama Bodrum’daki tuzu biberi oldu!
Yeni yerler, yeni tatlar hep ilgi alanımda. İnovasyonun teknolojiden daha çok mutfakta olması gerektiğine ve füzyon mutfağın önemine inanlardanım. Ama hakkıyla yapılırsa!.. Bodrum Zai. Konacık’ta zeytinlikler içerisinde dışarıdan bakıldığında mükemmel bir proje.
Edebiyat, sanat ve gastronomi ile iç içe. Muhteşem bir kütüphanesi, değerli resim ve heykelleri, fevkalade bir mimarisi var…
Buluşma noktası ve aperatif bir şeyler içmek için daha iyisi can sağlığı. Keşke yemek macerasına hiç girmeseydik. Siz siz olun gidin, gezin, bir şeyler için ama yemeğe kalmayın, yoksa her giden gibi siz de orada ikinci kez yemeği düşünmeyenler kervanına katılırsınız!
Zeytin ağaçlarının gölgesinde ve adı eski dilde zeytin olmasına karşın, menüde ve masada zeytin adına hiçbir şeyin olmaması tam bir hayal kırıklığıydı.
Menüdekileri, yerli Bodrumlulara sordum, güldü geçtiler. Örneğin, humus olduğunu söylemeselerdi yediğimiz şeyin humus olduğunu anlamamız mümkün değildi. Yöresel tat diye sunulan başlangıç yemeği közlenmiş bamya, ızgara börülce ve ılık pırasayı, bir Bodrum evine götürüp sofraya koysanız ya da evinizde bir Bodrumlu’ya ikram etseniz, kesinlikle bunlar yaptığınız ilk yemek mi diye sizinle dalga geçerlerdi…
Deniz levreği ve odun ateşindeki kuzu kolunun sosla böylesine sıradanlaştırıldığına da ilk kez şahit oldum.
Servis ve yoklar listesi ise herkesin dilinde. Böylesi mükemmel bir konsept yaratıp, böylesine kötü bir işletmecilik, olsa olsa sadece Bodrum’da olur diyenlere, haklısınız demekten başka söyleyecek söz bulamadım…
Oysa Bodrum’un önceki Başkanı Kocadon da şimdilik Başkanı Ahmet Aras da restoranları olan bir aileden geliyorlar. Keşke yöresel mutfağa daha fazla önem verebilselerdi…
Bodrum denildiğinde akla gelen üç şeyden biri mandalina olmasına ve mandalinadan onlarca tat elde edebilecekken, esamesinin bile okunmaması ve mandalina bahçelerinin beton yığınlarına dönüşmesi de bu yüzden olsa gerek!
Turizm ve gastronomi adına yapılacak o kadar çok iş var ki keşke bir yerden başlayabilsek!..