Korona nedeniyle, trafik canavarını unutmuştuk. Umarız tarihin derinliklerine gömülmüştür!..
Kısa bir iş ziyareti için karayoluyla Ankara’ya gidip geldim. Gözüm korktu...
Ankara-İstanbul yolu ülkemizin en iyi otobanlarından biri sayılır. Burası böyle ise diğer yollar kim bilir nasıldır?..
Sokağa çıkma yasağı görünen o ki yakında tümüyle ortadan kalkacak. Yollar vızır vızır hale gelecek. İşte bu noktada, trafik canavarının aldığı can sayısının korona canavarını gölgede bırakmaması için bir dizi önlem şart.
Örneğin kamyonlar yine belli saatlerde trafiğe çıkabilir, şimdiye kadar neden yapılmadığı sorgulanması gereken yol tamiratları ertelenebilir, sağ şeritle sol şeridi karıştıranlara ve sollamanın kuralları, hız sınırı ve diğer yol kuralları, tıpkı korona kuralları gibi gün boyu hatırlatılabilir...
Kısacası, günlük korona listelerine bir de trafikteki kaza, ölü ve yaralı sayıları eklenmemeli. 2020 zaten yeterince sıkıntılı oldu!..
Eğitim nedir?
Eğitim bir yatırım mı, en temel ihtiyaç mı yoksa bir yaşama sanatı mı?
Peki ya çocuklara çocukluğunu, gençlere gençliğini yaşatmayan sınavlar?
Kime, ne yararı var?
Adil mi, seçici mi, güvenilir mi?
Daha da önemlisi, eğitim bir umut ışığı mı yoksa ömür törpüsü mü?..
Eğitime yüklenen misyon öylesine önemli ki altından kalkmak mümkün değil. Nitekim, kalkamıyoruz da!..
Diploma için eğitim mi yoksa yaşam için eğitim mi, sorusunun cevabını bir türlü bulamadık.
Gelecek için eğitim diyoruz ama sınavlarla geleceğimizi ipotek altına aldık. Neredeyse anaokullarına bile sınavla öğrenci alır hale geldik.
Üniversite bitiyor, sınavlar bitmiyor.
Peki, bu sınavlar kişiye hangi yetkinliği kazandırıyor?
Akademik bir donanım sağlıyor mu?
Evet demek mümkün değil!
Her şey sınavda yüksek bir puan almak için. Sınavdan sonra akılda kalanları sorsanız, koskocaman bir hiç olacaktır...
İktidarı ve muhalefetiyle, sivil toplum örgütleri ve işverenleriyle, öğrencisi, öğretmeni, velisi ve çocuğu, genci, yaşlısıyla, eğitimden beklentileri yeniden tartışmak zorundayız.
Gelecek bugünden çok farklı olacak. Diplomaya değil, hangi alanda, ne kadar yetkin olduğunuza bakılacak.
Yaşam tarzıyla birlikte meslekler de değişecek.
Günümüz mesleklerinin yerini bambaşka meslekler alacak.
Dünün yok olup giden meslekleri gibi, bugünün mesleklerinden pek çoğunu da gelecekte hatırlayan kalmayacak!..
Değişim şart!
Değişim, ilk çağlarda binlerce yılda bir, sonraları ise yüz yılda bir olurmuş.
Son 100 yıldaki gelişim ve değişim, daha önceki on binlerce yıldan çok daha hızlı ve çok daha fazla. Neredeyse her 5-10 yılda bir ciddi değişimler yaşıyoruz.
Teknolojideki bu hızlı değişim, sadece yaşam tarzımızı değil, bizleri de değiştiriyor.
Mücadeleyi bıraktık, kolaycılığa alıştık.
Üretmeyi bıraktık, tüketime yöneldik.
İnsani değerlerimizden uzaklaştık, hırslarımızın esiri olduk.
Kanaatkârlığı unutup, doyumsuz hale geldik.
Aidiyet duygularını kaybedip okyanusta rotasını kaybeden gemilere döndük.
Eğitim, işte bu noktada, önem kazanıyor.
Bizi yeniden derleyip toparlayacak olan eğitimdir. Ama bunu yaparken, öğrencilerin özgürlüklerini daha da kısıtlayan değil; ilgi, yetenek ve beklentileri doğrultusunda onları mutlu etmeye yönelik olmalıdır.
Mutlu insan
Bugünkü eğitim sistemi mutlu insan yetiştirmiyor.
Ne olur artık bunu görelim.
Eğitimde mutluluğu yakalayamazsak, yaşamda da ona kavuşamayız.
Öğretmenin, öğrencinin, velinin mutsuz olduğu bir ülkede mutluluktan söz etmek abesle iştigal olur. Hele ki nüfusunun üçte ikisi, bizde olduğu gibi eğitimin temel paydaşlarıysa!..
“Eğitim yaşam için mi yoksa sınavlar ve diploma için mi?” sorusunu ne olur artık ciddiye alalım ve bu konuya kafa yoralım.
Geleceğin lokomotif ülkeleri, eğitimde geleceği yakalayan, insan gücü planlamasını doğru yapan ve üretimden asla vazgeçmeyen ülkeler olacaktır.
Ve biz buna aday olmalıyız!..
Özetin özeti: Her şeyin başı eğitim diyoruz ama nasıl bir eğitim? Asıl önemli olan bu!..