Dünya sürekli değişse de bazı şeyler hiç değişmiyor. Özellikle de popülarite.
Kişiler ya da konular popüler olmadan, onlara ne sahip çıkıyoruz ne de kendilerini dikkate alıyoruz.
Popüler kültür dedikleri bu olsa gerek.
Bir bilim insanı, sanatçı, sporcu ya da bir devlet adamını popüler olmadan ciddiye almıyor, olduktan sonra da yere göğe sığdıramıyoruz. Konuları da popüler olmadan manşetlere çıkarmıyoruz!
Örneğin deprem olmasa çürük binalar; pandemi süreci yaşanmasa maske, aşı, sosyal mesafe, hijyen koşulları aklımıza bile gelmiyor!
Peki, doğru olan bu mu?
Elbette değil.
Peki, bu bizde böyle de dünya genelinde farklı mı?
Kesinlikle hayır!
Her ne kadar sürekli olarak aksini söylesek de popüler olanı seviyoruz.
Öncesi, sonrası hiç önemli değil.
Sabun köpüğü gibi bir süre sonra popülaritesi sona erip unutulup gitse de popüler olduğu o anlar bizim için çok önemli!
Uğur Şahin ve eşi Özlem Türeci, ömürlerini bilime adayan, bilim insanlarımız. Onları, ne bilenimiz vardı ne de destek çıkanımız.
Almanya koşullarında sabırla bilimin peşinden koştular. Mücadelelerini, aşıyla taçlandırdılar ve bir anda dünyanın en popüler, en zengin insanları arasına girdiler. Bizim onları fark etmemiz de ondan sonra başladı.
Şimdi kendilerine destek yağıyor. Manşetlerden inmiyor, dergilere kapak oluyor, isimleri dağlara taşlara kazınıyor, her türlü iş birliğine hazırız mesajları veriliyor.
Keşke çok daha önce onlara sahip çıkabilseydik.
Keşke, onlar gibi, dünyaya damga vurmaya hazır potansiyel genç bilim insanlarına sahip çıkabilseydik.
Bilim evrenseldir.
Kapılarımızı sadece kendi gençlerimize değil, bilime gönül vermiş tüm gençlere açmalıyız.
Yabancı öğrenci sayımız hızla artıyor diye sürekli övünüyoruz ama şu ana kadar söz konusu proje, ticari olmanın ötesine geçemedi.
Keşke en iyi öğrencileri çekebilsek, keşke onlara en özgür akademik ortamları sağlayabilsek ve keşke dünya bilimine katkı sıralamasında makale sayısıyla değil, ürettiklerimizle çok daha üst sıralara çıkabilsek!..
Steve Jobs olmasaydı Apple, Uğur Şahin ve Özlem Türeci olmasaydı BioNTech aşısı olmazdı.
Biri Suriye asıllı Amerikalı, diğeri Türk asıllı Alman… Bulundukları ülkeye değer kattılar. Göçmenlere, sığınmacılara, bakış açısını değiştirdiler.
Düne kadar Türklere kapıyı gösteren Almanlar da şimdi Uğur Şahin ve Özlem Türeci ile gurur duyuyor, yabancıları ülkeden atmaya çalışan Trump, onlara karşı çıkmanın, yabancı öğrencilere kısıtlama getirmenin pişmanlığını yaşıyor.
Dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun insana insan olduğu için değer verip, onu yücelttiğimiz sürece, asıl yücelen biz oluruz.
Tarihimiz, bunun örnekleriyle dolu.
Binlerce yıllık geçmişimizde, en güçlü dönemlerimiz, kapılarımızın bilime ve bilim insanlarına, en açık olduğu dönemlerdi.
Keşke geriye dönüp baktığımızda biraz da bunları görebilsek.
Yazıya keşkelerle başlayıp, keşkelerle bitirdik. Oysa hayatı zamanında ve dolu dolu yaşayıp, geriye dönüp baktığımızda keşkelere hiç gerek kalmasa.
“Keşke”, bir pişmanlıktır, bir özeleştiridir ama en önemlisi de çok önemli dersler çıkarabilmektir.
Eğer o dersleri aldıysak, zaten yeni keşkelere gerek kalmaz.
Yok eğer hiç ders almadan yola devam ediyorsak, işte o keşkeler hayatımızdan hiç eksik olmaz!..
Özetin özeti: Zenginlik mi, güç mü, sıradanlık mı yoksa popülerlik mi? Hangisini tercih ederdiniz? Söylenmesi gerekeni değil, gerçek anlamda ne istediğinizi dile getirdiğinizde, “keşke”ler hayatınızdan çıkacaktır!..