Bilim toplumu olmadan refahı yakalamak mümkün değil.
Kişiler için de durum farklı değil.
“Okuyan ile okumayan hiç, bir olur mu?"
Evet, bir olur mu?
Tüm araştırmalar, bir olmayacağını ve sürdürülebilir başarı için eğitimin şart olduğunu ortaya koyuyor.
Nasıl bir eğitim ve nelerin okunup okunmaması gerektiği ayrı bir tartışma konusu ama ille de eğitim ve ille de daha çok okuyun demekten asla vazgeçmemeliyiz.
Ne zaman, bilim toplumu oluruz diye bir yazı yazsam, anlaşılan sen Türkiye’de yaşamıyorsun diye dalga geçenim çok oluyor.
Okuma-yazma sorununu dahi çözemediğimizin, yeterince okuyan, soran, sorgulayan, araştıran bir toplum olmadığımızın, elbette biz de fazlasıyla farkındayız.
Telefonla konuşmaya, dizi izlemeye, internette geyik yapmaya bayılıyoruz. Ama bunların hiçbiri, bilim toplumu olma hayalimizi sekteye uğratamaz. Uğratamamalı da.
Çünkü kalkınmanın da, refahın da, aydınlanmanın da yolu akıldan, bilimden, okumaktan geçiyor.
Yapılan araştırmalara göre zamanımızın çoğunu televizyon izleyerek, internette dolaşarak ya da telefonda geçiriyoruz.
Bol bol konuşuyoruz ama yazmıyoruz, okumuyoruz, düşünmüyoruz, üretmiyoruz.
Kitap okuma oranlarımız AB ülkeleriyle kıyaslandığında yerlerde sürünüyor.
Kitaba ayırdığımız para, cep telefonu ve iletişim masraflarına ayırdığımız kaynağın onda biri kadar bile değil. Cep telefonu abone sayımız, kütüphaneye abone olan üye sayımızdan binlerce kat daha fazla.
Peki, her şeye rağmen gelecek için çok daha umutlu olmalı mıyız?
Kesinlikle evet.
Biz zoru severiz ve inandığımızda çık hızlı
yol alırız.
Bunu pek çok konuda defalarca kanıtladık!..
Kütüphanelerimiz?
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in soru önergesine yanıt veren Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Bakanlıklarına bağlı 1222 halk kütüphanesinin bulunduğunu, bu kütüphanelerdeki kitap sayısının ise 22 milyon 598 bin 848 olduğunu açıkladı.
Cevaplar arasında çok ilginç tespitler var, gelin önce onlara bir göz atalım:
Son 10 yılda kütüphanelere 12 milyona yakın kitap alındı.
En çok kullanıcısı bulunan kütüphane ise Kırşehir Aşık Paşa Kütüphanesi. Daha sonra sırasıyla Konya İl Halk Kütüphanesi, Kayseri İl 75. Yıl Halk Kütüphanesi, Elazığ İl Halk Kütüphanesi, Şems-i Sivasi İl Halk Kütüphanesi, Muş İl Halk Kütüphanesi ve Isparta Halil Hamit Paşa İl Halk Kütüphanesi geliyor.
En çok kitap Adam Blade’nin “Canavar Peşinde” ve Salih Memecan’ın “Limon ve Zeytin’i. Jose Mauro De Vasconcelos’un “Şeker Portakalı” 7 milyon 3 bin okumayla üçüncü, Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” isimli eseri de dördüncü sırada yer aldı. 6 milyon adet okumayla Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna isimli eseri de beşinci en çok okunan eser oldu.
Kütüphanelerde 9 milyon 932 bin kitapla en çok “edebiyat ve retorik” konulu kitaplar yer alıyor, daha sonra 4 milyon 452 bin kitapla “toplum bilimleri”, 2 milyon 273 bin kitapla da “coğrafya ve tarih” kitapları geliyor.
Halk kütüphanelerinde 2020 yılı itibarıyla ödünç verilen toplam materyal sayısı ise 6 milyon.
Bu da birkaç yıl öncesine ait bir tespit:
“Türkiye’de çoğu AB standardını taşımamakla birlikte bin 118 kütüphaneye çoğu ders çalışmaya giden öğrenciler olmak üzere yılda 18 milyon kişi giriş yaparken, 16 bin kütüphanesi bulunan ABD’de kütüphanelere yılda 1 milyar 400 milyon giriş yapılıyor.
Özendirmek gerek!
Kütüphane sayımız dünden bugüne hep azdı.
Üniversite örneğinde gördüğümüz gibi sayı arttıkça çıta yükselmiyor, kalite artmıyor.
Üniversite ziyaretlerinde, ilk uğrak yerlerimizden biri de kütüphaneler oluyor. Pek çoğu veri tutmuyor. Sadece toplam kitap sayısı ve gelen ziyaretçi sayısı biliniyor, o kadar!
Oysa, en çok hangi kitaplar okunuyor, hangilerinin hiç kapağı açılmadı, en çok yönlendirmeyi hangi bölüm ve hangi hocalar yapıyor, genel ilgi hangi yönde, bunlar hiç soruşturulmuyor.
Çok daha önemlisi, öğrenciyi kütüphaneye yönlendirici çaba neredeyse yok gibi.
Bu konuda başarılı bir performans sergileyen eğitim kurumlarımız, kütüphane ve kütüphanecilerimiz yok mu?
Elbette var. Ama sayıları o kadar az ki!..
Özetin özeti: Okumaya devam.