Birilerini kandırırken, aslında kendimizi kandırdığımızın farkında değiliz.
Tıpkı bir şeyleri ötelerken, çok daha iyisini yapacağımıza kendimizi inandırdığımız gibi!
Geleneksel karakter özelliklerimizden biri de her şeyi son dakikaya bırakmaktır.
Sınav mı var, son gün akşamına kadar çalışmayız; uçağa mı yetişeceğiz, en son giren biz olmalıyız; ödeme mi var, son gün son saate kadar zamanımız var; ödev ya da bir rapor mu hazırlayacağız hiç acelesi yok deriz!
İşte bu noktada kaçırdığımız en önemli ayrıntı, müzakere, opsiyon ya da yeniden değerlendirme şansı oluyor.
Oysa yapacaklarımız her neyse, son dakikaya bırakmayıp, en azından beynimizde de olsa, bir kez daha gözden geçirsek ya da zamanından önce hareket etsek, yaşanan sıkıntıların, belki de tamamına yakını hiç ortaya çıkmayacak.
Tez canlı olmak elbette iyidir ama bir yere kadar!
Sınavlara hazırlananlara, heyecanın birazı yarar, fazlası zarar deriz. Çünkü o olmadan motivasyon gerçekleşmiyor, fazlası olduğunda da işin içinden çıkılamıyor. Ama gel de anlat bunu karalar bağlayan veli ve öğrencilere!..
Hazır, bahar da yüzünü göstermişken, bütün bunları niye anlatıyoruz? Çünkü hâlâ kafamız karmakarışık.
Hava ne kadar güzelleşse de tıpkı kışın bittiğine inanmadığımız gibi baharın geldiğine de inanmıyoruz.
Büyük sınavlara sayılı günler kaldı, hâlâ havaya giremedik.
Erken rezervasyon, erken kayıt avantajlarını başkalarına anlatıyoruz ama kendimizin umurunda değil.
Ha biz böyleyiz de devlet farklı mı?
MEB, sınavla öğrenci alacak okulları hâlâ belirleyemedi!
Nasıl bir sınav, nasıl bir tercih ve kayıt süreci yaşanacağını kendi de bilmiyor.
Böyle bir sohbete hiç girmek istemezseniz de kendinizi tam ortasında bulduğunuzda, seçim hesabı yapanların bile hiçbir konuda net konuşamadığına şahit oluyorsunuz.
FB kongresini kim kazanır diye yapılan heyecanlı tartışmalar ya da yeni havalimanının adının ne olacağına ve ne zaman açılacağına yönelik tahminlerde hep aynı bilmişlik ya da öteleme var!
Bazı ülkelerde her şeyin nasıl olacağı, günler, aylar, yıllar öncesinden bellidir.
Onlar mı çok monoton ve rahat, biz mi çok heyecanlı ve dağınığız, bu konunun tartışması bile çok uzun sürer.
Hani, anı yaşamak ya da bir şeyi yapmamaktansa yapmak sizi ah keşkelerden kurtarır derler ama bu bile söyleyenler için lafta
kalıyor.
Peki, o zaman bu sarmaldan nasıl kurtuluruz?
İşte bunun ne bir reçetesi ve ilacı var ne de doktoru!
Çare siz kendinizsiniz.
Birkaç kelimeyi hayatınızdan çıkarın yeter.
Örneğin ötelemeyi, örneğin kendinizi ve başkalarını kandırmayı.
Bu o kadar zor mu? Kolay olmadığı kesin!
Ama istendiğinde yapıldığını hepimiz görüyoruz.
Bunu başkaları yapıyorsa biz de yaparız.
Bir arkadaşımızın papağanı kaçmıştı. Dışarıda yaşayamaz diye çok üzülmüştü. Şimdi mahallede koloni oluşturmuşlar, ağaçtan ağaca uçup duruyorlar. Hem de kafestekinden çok daha coşkulu bir şekilde.
Anlayacağınız, bahara, ağlayanlar, sızlananlar safında değil de yaz geliyor diye sevinenler safında girerseniz, en azından bugünü keyifli geçirirsiniz.
Özetin özeti: Hoş geldin bahar...