Eğitimin gidişatından memnun olanımız var mı?
Bizi bırakın dünya geneline bakın, memnun olanı zor bulursunuz.
Bugünün hiperaktif öğrencileri, önceki nesillerden çok farklı.
Onlara göre eğitim süreleri çok uzun, müfredatlar da çok sıkıcı.
Hatta içlerinde, “Okulda verilen bilgilerden çok daha fazlasına, çok daha kısa sürede dijital ortamda ulaşmak mümkünken okula ne gerek var ki” diyenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Özellikle de bizim gibi ülkelerde!
Niye mi?
Sanata, spora ve yaşama yönelik dersleri yok sayıp sınav odaklı eğitime kilitlenip kaldığımız için okulun yerini dershane ya da sanal dünya ile doldurmaya çalışıyorlar da ondan.
Okullar koşa koşa gidilen mekanlar olmaktan çoktandır çıkmış durumda.
Ayağını sürüyerek, oflayarak, puflayarak gidenlere eskiden kızılırdı, şimdi “haksızlar mı” deniliyor.
Eğitimde binlerce yıllık gelenek ve roller değişmek zorunda. Bunda geç kalanlar, mutsuzluk katsayısını daha da artırmanın ötesine geçemeyecekler.
Roller, süreler, müfredatlar ve en önemlisi de eğitime ve eğitimli insanlara yönelik algı tümüyle değişecek.
Okul, öğretmen, öğrenci, kazanımlar ve diplomaya ilişkin beklenti ve algılar bambaşka bir şekle bürünecek.
Diplomanın yerini yeni sihirli kelime “Yetkinlik!” alacak.
Yetkinlik, içerisinde birbirinden çok farklı özelliği ve donanımı barındırıyor.
Örneğin işini çok iyi yapıyor olmak, örneğin yaratıcı olmak, örneğin girişimci olmak, örneğin kaynakları en efektif şekilde kullanıyor olmak, örneğin sorun çözücü olmak, örneğin kolektif çalışmaya açık olmak, örneğin hızlı karar veriyor olmak, örneğin işinde olduğu kadar farkı alanlarda donanımlı olmak, örneğin milli, manevi, evrensel değerler konusunda donanımlı olmak ve daha neler neler...
Peki, bunlar okullarda yeterince kazandırılıyor mu?
Sınavlar için günde yüzlerce test çözmekten bunlara da sıra geliyor mu?..
Keşke gönül rahatlığıyla evet diyebilseydik.
Keşke bu yöndeki bir değişime şahit olabilseydik...
En iyi miras
Bir anne, babanın çocuklarına bırakacağı en iyi miras eğitimdir.
Bu dün de böyleydi, bugün ve yarın da farklı olmayacak.
Peki ama nasıl bir eğitim?..
Eğitim için harcanan emek, para ve en önemlisi de geri dönüşü olmayan zamana bakıldığında karşılığını fazlasıyla aldığımızı söylemek abartılı olur.
Diplomalı işsizlerin ve okuduğuna pişman olanların sayısı zirveye ulaştı.
Peki, kabahat eğitimde mi yoksa eğitim sisteminin yanlış kurgulanmasında mı?
Örneğin 12 yıllık zorunlu eğitim iyi bir yurttaş, iyi bir insan, yetkin bir birey olmak için dünya genelinde olmazsa olmazların başında geliyor. Anayasal zorunluluk haline gelmesi de bu yüzden.
Yaşam için değil de sınav ve diploma için eğitim modelini seçtiğinizde, en acısı da bu yanlışta ısrar ettiğinizde tüm değerler altüst oluyor.
Diplomalı ama işsiz ve mutsuz nesillerin yetişmesi işte bu yüzden.
İnsan gücü ve istihdam planlaması yapmak, üretim odaklı eğitime yönelmek, ilgi, yetenek ve hayalleri merkeze alan bireysel eğitimi öne çıkarmak o kadar zor mu?
Öğrencisinden öğretmenine, velisinden politikacısına, işvereninden çalışanına hemen herkesin daha iyi bir eğitim isteği söz konusu.
Peki o zaman neden sürekli patinaj yapıyoruz?
Çocuklarımızı, eğitimi ve geleceği umursamadığımız için mi?
Kesinlikle hayır.
Olsa olsa bıkkınlıktan.
Oysa bu süreçte bıkkınlığa, yılgınlığa asla kapılmamalıyız.
Neden mi?
Aileler için de, ülkeler için de mutsuz bir evlattan daha kahredici bir durum söz konusu olamaz ve bu noktaya asla gelinmemeli.
Çaresi, çocuklarımızı ve eğitimi ciddiye almaktan geçiyor. Ciddiye alır ve sorgulamaya başlarsak gerisi kendiliğinden gelecektir.
Özetin özeti: “Eğitim ama nasıl bir eğitim?’ sorusunu, kendimize ve karar vericilere ısrarla sormaya devam edelim!..