İstanbul deyip geçmeyin.
Sadece İstanbul’da yaşayanların değil, yakınları İstanbul’da olanların da yüreği ağzında. Bu da nereden baksanız 50 milyon kişi eder!
Yani nüfusumuzun üçte ikisi!..
Eğitim de 50 milyonu ilgilendiriyor ama sınav odaklı eğitimden, yaşam odaklı eğitime hâlâ geçemedik!
Bir yerlerde, bir şekilde tıkanıyoruz ama neden?
İşte o belli değil.
Kasıt var mı? Kesinlikle hayır.
Tıpkı eğitimde olduğu gibi depremde sorun belli, çözüm belli ama yol alamıyoruz! “İstanbul çöktüğünde, ekonomi de çöker, ülke de çöker” diyenlerin dilinde tüy bitti. Buna rağmen, İstanbul için hâlâ ortak bir akıl oluşturamadık...
Fatih Sultan Mehmet 570 yıl önce İstanbul kapılarına dayandığında, Bizans ahalisinin kenti nasıl savunacaklarını değil de Ayasofya’da meleklerin dişi mi, erkek mi olduğunu tartıştıkları hep anlatılır!..
Deprem kapıda ve muhtemelen tarihimizin en büyük felaketini yaşayacağız ve biz neleri konuşuyor, neleri tartışıyor, nelerle ilgileniyoruz?
Deprem öncesinde riski ne kadar kısa sürede ne kadar azaltabileceğimize odaklanmamız gerekirken, deprem sonrası için daha şimdiden suçlu aramaya başladık.
Kentsel dönüşümü kim destekledi, kim engelledi, çürük binalara, dere yataklarındaki yapılaşmaya kim izin verdi, kim yeterince denetlemedi onu tartışıyoruz.
Yıkılmaları gerekiyorsa neden yıkılmıyor sorusunun cevabını ise hiçbiri vermiyor!.. Tıpkı kar altındaki İstanbul gibi.
Sokağa çıkılmıyor diye ilçe belediyesini aradığınızda o noktalarda kendilerinin değil büyükşehir belediyesinin sorumlu olduğunu, onları aradığınız da ana yollardan kendilerinin değil karayollarının sorumlu olduğunu belirterek topu onlara atar, onlar da sorunun ana güzergahlardan değil ara yollardaki tıkanıklardan kaynaklandığını anlatırlar. Kendilerine göre etki ve sorumlulukları çerçevesinde hepsi haklı ama siz kar erimeden sokağa çıkamazsınız.
Şu anda yaşananlar da farklı değil.
Olası bir felaket her an için söz konusu ve topu herkes birbirine atıyor.
Felaketler sonrası gösterdiğimiz birliği, dayanışmayı, hoşgörüyü ve en önemlisi de kararlılığımızı keşke felaketler öncesinde de gösterebilsek.
İşte o zaman felaketlerin boyutları ne kadar büyük olsa da yaratacağı hasarlar o denli az olur. Peki o zaman hâlâ neyi bekliyoruz?..
Akıl, bilim, liyakat
Bu noktada referansımız kesinlikle ama kesinlikle bilim olmalı.
Ülke olarak buna canı gönülden inanıyoruz ki, televizyonlarda sabah akşam onları dinliyor, sosyal medyada, evde, sokakta, her yerde onları konuşuyoruz.
Deprem öncesinde yapılması gerekenler konusunda, hemen herkesin üzerinde mutabık kaldığı isimlerden oluşan siyaset üstü, tam yetkili bir kurul oluşturulamaz mı?
Kurucu ya da danışma meclislerinde olduğu gibi kendilerine belli bir süre tanınıp, görevleri bittiğinde de herkes işine, yoluna koyulamaz mı?
Kamuoyunun genelinde böylesi bir beklenti söz konusuysa, gereğini yerine getirmek gerekir. Böylesi bir girişimin kaybedeni olmayacağı gibi kazananı hepimiz oluruz…
Özetin özeti: Ortak akıl şimdi değil de ne zaman devreye girecek?..