Pek çok kişi tarafından “uğursuz” ilan edilen 2020 bitmek üzere. 2021 beklentileri ise tahminlerin çok üzerinde. Hemen her alanda, telafi yılı olması bekleniyor.
Kim ne derse desin, günümüzün en önemli sorunların biri de işsizlik!
Özellikle de genç ve okumuşların işsizliği!
2020’de, pandemi nedeniyle evet şartlar çok zordu ama onlar da adeta unutuldular. 2021 gençler için umut yılı olmalı. Çünkü ne onların ne de ailelerinin dayanma gücü kaldı!..
Sağlık Bakanlığı’na 2021 için 16 bin sözleşmeli kadro verildi.
Yeterli mi? Kesinlikle hayır! Hele ki böylesi bir dönemde!
Peki ya öğretmenler? Beklemekten yoruldular.
Atama takvimi ve kadro sayısı bir an önce açıklanmalı, kadro dağılımı adil olmalı, 2019 mağdurları ve 2021’in eğitimde telafi yılı olacağı asla unutulmamalı!..
Sağlık ve eğitimde durum bu da diğer alanlarda farklı mı? Onların durumu daha da vahim!
Sağlık ve eğitimde az, çok yine de düzenli bir atama yapılıyor ama pek çok sektörde atama yok gibi.
İşsizlik böylesine had safhaya çıkmışken, üniversite kontenjanlarının kontrolsüz bir şekilde artması da ayrı bir handikap.
Üniversiteler, son yıllarda, diplomalı işsiz sayısını artırmayı kendilerine adeta misyon edindiler.
Kontenjanlar belirlenirken, keşke, mezunların son üç beş yıl içerisindeki iş bulma oranları da dikkate alınsa ama nerdeee...
Uçurum derinleşti!
Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) Öğrenciler ve Eğitime Erişim’e yönelik 2020 Eğitim İzleme Raporu yayımlandı. İlginç tespitler var. İşte bazı önemli satır başları:
Kovid-19 salgını, Türkiye’de ve dünyada eğitim sistemlerinin kırılganlığını ve tüm çocukların eğitim hakkının güvence altında olmadığını daha görünür kıldı.
Eğitim hakkının güvence altında olmasına yönelik riskler önümüzdeki yıllarda azalacak gibi görünmüyor.
Bilim insanları, eğitim tasarımının acil durumları öngörerek yeniden kurgulanmasını öneriyor.
MEB’in yürüttüğü ve geliştirdiği erişim uygulamalarına karşın içinde bulunduğu koşullar nedeniyle uzaktan eğitime dahi erişemeyen, erişme imkânı olsa bile yine içinde bulunduğu koşullar nedeniyle uzaktan eğitim araçlarını etkin izleyemeyen öğrenciler oldu. Bu süreçte öğrenciler arasındaki “dijital uçurum” var olan eşitsizlikleri daha da derinleştirme riskini artırdı.
Dijital uçurum daha da derinleşti.
Cihazlara erişim ve Eğitim Bilişim Ağı (EBA) online sistemine erişim konusunda farklı yoksulluk seviyeleri arasında büyük farklılıklar bulunmakta.
Kaynağa bağlı olarak hanelerin erişimi yüzde 68 ile 88 arasında değişmesine rağmen internet erişimi okul çağındaki çocukların bulunduğu yoksul hanelerde hâlâ düşük (yüzde 39) ve 3 veya daha fazla çocuğun bulunduğu hanelerde ise daha da düşük.
Sonuçlar bölgesel yoksulluk dilimlerine göre incelendiğinde EBA’ya erişim seviyelerinde eşitsizlik bulunduğu görülmekte.
Buna ek olarak, özellikle büyük ve/veya düşük gelirli ailelerde bulunan kız öğrencilerinden daha fazla ev işi yapması beklendiğinden, kız öğrenciler erkek öğrencilere kıyasla daha fazla dezavantajlı olabilir.
Eğitime erişim düzeyinin önemli göstergelerinden biri eğitimden erken ayrılma oranı. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin, 2020 itibarıyla eğitimden erken ayrılma oranının yüzde 10’un altında olması hedefi bulunuyor. Eğitimden, zorunlu eğitim kapsamına giren 12 yıldan önce ayrılmış olan 18-24 yaşındaki bireylerin oranında 2007’den bu yana görülen azalma eğilimi devam etti. Türkiye için 2018 yılında yüzde 31.2 olan oran, 2019 yılında yüzde 28.9 olarak kaydedildi. AB ülkelerinde ise bu oran yüzde 10.9 oldu. Türkiye’de eğitimden erken ayrılma oranı erkekler için 2018’de yüzde 30.6; 2019’da yüzde 29.0; kadınlar içinse 2018’de yüzde 31.8; 2019’da yüzde 28.8...
Özetin özeti: Yapacak çok iş var ama referansımız akıl ve bilim olmalı!..