Her şey değişti ama bizim eğitim kurumlarımız ve eğitime yön verenlerimiz hâlâ aynı kafada!
Önümüzdeki 20 yıl içerisinde, bugünkü mesleklerin yüzde 70’i yok olacak deniliyor ama bizim en yeni üniversitelerimiz bile 70 yıl önceki formata göre yapılanıyor. Yani milyonları bulan işsizler kervanına yeni gençler eklemenin ötesine geçemiyorlar. Oysa gelecek için değişimin çoktan başlaması gerekiyordu...
Anaokulundan üniversiteye yönelik mevcut eğitim sistemimiz, bırakın 20 yıl sonrasını, günümüzün bile gerisinde kalıyor.
Meslek çeşitliliğimiz yerlerde sürünüyor.
Dünya bilimine katkı sıralamasında, durumumuz hiç de parlak değil.
Bilim, bilişim, teknoloji, Ar-Ge olmadan yol alamayacağımızı artık sağır sultan bile duydu ama MEB, YÖK ve ÖSYM’nin haberdar olduğunu sanmıyoruz. Öyle olmasaydı, böyle olur muydu?
Peki, ne yapmamız gerekiyor?
Günü kurtarmanın ötesine geçip, geleceği yakalamalıyız...
Nasıl mı? Gelin hep birlikte düşünelim...
Eğitim nereye?
Eğitim ve öğretimin tarifi yeniden yapılmalı ve roller yeniden dağıtılmalı!
Aristo’dan bugüne, öğretmen merkezli bir eğitim anlayışı söz konusu.
Öğretmen, adı üstünde öğreten.
Okul da öğrenmenin mabedi.
Öğrenci bilgiyi okuldan, öğretmenden, kitaptan alır, eğitim de aileden, okuldan, sokaktan harmanlanırdı.
Dijital Çağ her şeyi altüst etti! Tüm dengeleri değiştirdi...
Eskiden öğrendiklerimizin ya da bildiklerimizin tamamına yakınını okulda ya kitaplardan öğrenir, haberleri ise gazete, radyo ya da televizyonlardan okur ya da duyardık. Şimdi ise sosyal medya açık ara önde gidiyor.
Gazete ve kitap tirajları düştü, ansiklopedilerin kapağını açan yok, televizyon ve radyolar öğrenme aracı olmaktan çıkalı çok oldu.
Zorunlu olmasa okula giden sayısı da hızla azalacak!..
Günümüz çocuğu dünkünden çok farklı.
Çok çabuk sıkılıyor. Her şey bir anda olsun istiyor.
Sabırsız hem de çok sabırsız!
Bırakın saatleri, dakikaları, saniyeler sonra aksiyon istiyor.
Bir internet sitesi ya da video 3-5 saniye içerisinde açılmıyor, ekrandaki görüntü 8-10 saniye değişmiyorsa, çılgına dönüyor.
En önemli sorunları, internete sınırsız erişim ve hız!
Bunlar varsa mutlu, yoksa dünyaları da verseniz mutsuzdur!
İşte bu yüzden, geleceği tasarlarken, geleceğe yönelik eğitim modelleri oluştururken, yeni çağı ve yeni nesli çok iyi tanımak gerekiyor.
Üniversitelerimiz yüz binlerce fazlası olan ve gelecekte yok olup gidecek mesleklere hâlâ eleman yetiştirmek yerine yeni nesil iş alanlarına yönelmek zorunda ama bu umurlarında bile değil.
Eğitimde rol dağıtımına geçmeden önce, ortaya çıkan yeni aktörlerin konumlarının doğru belirlenmesi gerekiyor.
Örneğin, okul ve öğretmen odaklı bir öğrenme mi olacak yoksa öğrenmenin yeni mekânı dijital dünya mı olacak?
Bu çerçeveden yola devam edecek olursak, çocuklarımızı sanal dünyanın haşarı çocuklarından kim, nasıl koruyacak? Bilgi kirliliğinin önüne nasıl geçilecek?
Korunma yöntemi olarak sansür ve yasaklara mı öncelik verilecek yoksa doğru kullanım için doğru bilgilendirmeye mi ağırlık verilecek?..
Eğitimin gelecekte bugünkünden çok daha karmaşık olacağı kesin. Peki, bugünkü sistemin içinden çıkamazken, gelecekteki çok daha karmaşık sistemi nasıl doğru algılayıp, doğru uygulayabileceğiz?..
İşte bu konuda hepimize yeni görevler düşüyor.
Yapmamız gereken ilk şey ise kafamızı sınav bataklığından çıkartarak, çocuklarımızı ve onların geleceğini ciddiye almaktır.
Eğer bunu başarabilirsek, sonrası kendiliğinden gelecektir.
Özetin özeti: Doğru hedefler belirlemeden, doğru bir eğitim ve doğru bir gelecek inşa edemeyiz!..