Hemen her alanda hepimizi çok yakından ilgilendiren, çok önemli gelişmeler oluyor.
Uluslararası Para Fonu IMF’ye göre yapay zekâ teknolojisi, yakın bir süreçte dünya çapındaki tüm işlerin yaklaşık yüzde 40’ını etkileyecek. Bu oran ekonomideki işlerde yüzde 60’a çıkacak!
Özel okul sahiplerine göre 3 milyon kapasiteye sahip kolejlerde, doluluk oranı yüzde 50! Paydaşların çoğu perişan!
Üniversiteye başvurup da sınava girmeyen yarım milyon, kazanıp da kaydını yaptırmayan 150 bin gencimiz var! İşsizler sıralamasının en tepesinde üniversite mezunları geliyor. Mavi yakalıların maaşı, beyaz yakalıları ikiye katladı!..
Daha onlarca tespit yapmak mümkün.
Bu bizde böyle de diğer ülkelerde farklı mı? Kesinlikle hayır.
Her ülkenin kendisine özgün sorunları var ama hızlı değişimin getirdiği sancılar, her yerde hemen hemen aynı...
Üniversite şart ama!..
Üniversite başvurularında her yıl yeni bir rekor karıyoruz. Son başvuru 3.5 milyondu, bakalım bu yıl kaç olacak?
Azalır mı? Hiç sanmıyoruz.
Bizdeki üniversite ve diploma sevdası, eğitim sisteminden kaynaklanan zoraki yönlendirme ve dershanelerin “körüklemesi” nedeniyle kolay kolay bitecek gibi değil.
Başvuruların artması elbette sevindirici bir durum...
En büyük zenginliğin iyi yetişmiş insan gücü olduğu günümüzde, bu süreci iyi yönetebilirsek, geleceğimiz tahminlerimizin çok daha üzerinde parlak olabilir.
İşte bu noktada, “süreci doğru yönetme” adına hepimize büyük görevler düşüyor.
Olayın sadece seçme ve yerleştirme yani sınav boyutuyla ilgilenip barınmadan ulaşıma, yemekten bursa, kaliteden liyakate, yetkinlikten istihdama diğer tüm unsurları göz ardı etmemeliyiz.
İyi bir fakülteye girmek için günde 500 test çözen çocuklarımız belki hayallerine kavuşuyor ama hayattan kopuyorlar. Karşılığını alamadıklarında ise derin hayal kırıklıkları yaşıyorlar.
Oysaki üretime, istihdama ve geleceğe yönelik bir eğitim politikası hepimizin ortak paydası olmalı.
Yeni bir açılım gerek
Dünden bugüne gelen sorunları dünde bırakıp, gelecekte de benzer sorunlar yaşanmaması için önce bir durum tespiti yapıp sonra da yeni bir bakış açısı geliştirmek, çocuklarımıza yönelik en büyük miras olacaktır.
Peki bu konuda neler yapılabilir?
Öncelikle IMF’nin dikkat çektiği konuyu yani meslek erozyonunu önemsemeliyiz. Yok olacak mesleklere yönelik eleman yetiştirmeyi dondurup, geleceğin mesleklerine yönelik yeni bölümler açmalıyız.
Eğitimi bir bütün olarak ele alıp, devlet ya da velilerce harcanan her kuruşu en verimli şekilde değerlendirmeliyiz.
İleriye yönelik insan gücü planlaması olmazsa olmazlarımızın başında gelmeli.
Eğitim için dirsek çürütenlerin emeklerinin karşılığını almalarını mutlaka sağlamalıyız.
Liyakate önem vermeliyiz…
Özetin özeti: Bir ülkeye yapılacak en büyük iyilik, çocuklarını geleceğe hazırlamaktır. Bu konuda çok yol katettik. Daha da etmeliyiz.