Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Eleştiri ile hakareti birbirine karıştıranımız çoktur.

Eleştiri ve hakaret konusunda kendilerinde her türü hakkı görenler, söz konusu kendileri olduğunda kıyameti kopartırlar.

İşte bu noktada, neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda empati yapmak en doğru olanı.

Şu günlerde yine hemen herkes birbirini zehir zemberek eleştiriyor!

Yapıcı olsa amenna.

Saldırganlık, hakaret, aşağılama, tehdit, ne ararsanız var!

Sanki bunu kendileri için bir görev olarak görüyorlar!

Peki, kendilerinden böylesi bir misyonu üstlenmesini isteyenler mi var?

Haberin Devamı

Kesinlikle hayır!

O halde bu patırtı niye?..

Çuvaldız!

Demokratik ülkelerde eğitime, bilime, sanata, spora ne kadar önem veriliyorsa, eleştirel düşünceye de bir o kadar önem veriliyor.

Çünkü susan değil, araştıran, soran, sorgulayan ve özellikle de konuşan bir gençlik istiyorlar.

Ve bunu da büyük ölçüde başarıyorlar.

Hangi ülkeye giderseniz gidin, bizde olduğu gibi, bilsin bilmesin her konuda ahkâm kesen değil, bilgi sahibi olduğu konuda enine boyuna fikir üreten, tartışan, yeri geldiğinde alkışlayan, yeri geldiğinde eleştiren nesiller yetiştirmek istiyor ve bunu da büyük ölçüde başarıyorlar...

Peki, biz eleştirel düşüncenin neresindeyiz? En azından eğitim boyutunda?..

Genel değerlendirmeye geçmeden önce bir durum tespiti yapmak isterim:

Bizde eğitim kademeleri yükseldikçe, yaratıcılık köreliyor, konuşkanlık azalıyor, itaatkârlık ya da isyankârlık artıyor!

Sorun sistemde mi?

Şimdi gelin, eğitim sistemimizin, çocuklarımızı geliştireceğine, nasıl körelttiğine hep birlikte göz atalım.

Bugünün dünyasında en fazla aranan değer yaratıcılık iken, biz 4-5 seçenekli test sınavlarıyla çocuklarımızın bu yeteneklerini adeta köreltiyoruz!

Konuşkanlık konusunda ise evde, okulda, iş yerinde, adeta her yerde, konuşanı değil, susanı seviyoruz!

Su küçüğün, söz büyüğün atasözü boşuna söylenmemiş!

İtaatkârlık ve isyankârlık boyutu ise yaşanan ortama göre değişiyor. Ya tam itaatkâr olunuyor ya da tam isyankâr.

Ve her iki uçta olmak da gençlere, yarardan çok zarar veriyor!

Gelelim, eleştirel düşünceye!

Haberin Devamı

Demirel’in, yasaklı olduğu dönemde, “Gonuşan Türkiye” diye bir sloganı vardı. Başta kendisi olmak üzere herkes konuşsun istiyordu.

İstemeye istiyordu da kime, ne kadar söz hakkı veriliyordu!

Gel zaman, git zaman, siyasi yasaklar kalktı, kendileri konuşmaya başladı ama aynı şeyi gençler için söylemek mümkün değil.

Gençler ne zaman konuşsalar hep yaftalandılar. Oysa içlerinden geldiğince konuşuyorlar.

Hata yapmıyorlar mı, elbette yapıyorlar ama konuştukça eksiklerini görüyor, gördükçe de daha donanımlı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

15 yıl Genç Bakış yaptık. İlk yıllarda, mikrofonu eline alan istediğini konuşuyordu ama görüldü ki sadece konuşmak yetmiyor, alkış almak gerekiyor. Bu yüzden, her programa çok daha hazırlıklı ve alkışın en büyüğünü almak için geldiler!

Eleştiri dünyanın en zor işlerinden biri. Pimi çekilmiş bomba gibi, eğer doğru zamanda, doğru eleştiriler getirmezseniz, elinizde patlayabiliyor!..

Özetin özeti: Öğrencilerimize eleştirel düşünceyi olduğu kadar, öz eleştiriyi ve doğru yerde, doğru zamanda, özgürce konuşmayı da öğretmeliyiz.