Eğitimde fırtınalar kopuyor.
İktidar, son 20 yılda eğitimde müthiş mesafeler alındığını söylüyor.
Muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin tespitleri ise çok farklı yönlerde.
Milli Eğitim Şûrası öncesinde, peş peşe alternatif şûralar düzenleniyor, raporlar yayımlanıyor.
Titizlikle hazırlanmış iki rapordan önemli satır başlarını tartışmaya açmak istiyoruz.
Eğitim-Bir-Sen ve Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) hazırladığı dosyadaki tespitler ilginç mi ilginç.
Eğitim, sadece birilerinin değil, hepimizin meselesi. Daha da önemlisi geleceğe yönelik en temel taşlarından biri. Eğitimde, bilimde ne kadar güçlüyseniz, ekonomide, yargıda, insan haklarında ve stratejik alanlarda o kadar güçlüsünüz.
Dünya bilim üretkenliği ve en iyi üniversiteler sıralamasıyla, ülkelerin refah düzeyi arasındaki korelasyon bunun en açık göstergelerinden biri!
Sayısal anlamda çok yol kat ettik. Mezun sayımız hızlı arttı ama bu istihdam değil işsizlik rekoru getirdi.
Hormonlu büyüme!
Şimdi gelin bu çerçevede Eğitim-Bir-Sen’in Yükseköğretime Bakış 2021 İzleme ve Değerlendirme Raporu’nun şaşırtıcı tespitlerine bir göz atalım:
1991’de 28 olan devlet yükseköğretim kurumu sayısı 2021’de 207’ye ulaştı.
2021 yılı yükseköğretim ilk ve ek yerleştirmeler sonucunda ön lisans programlarının yüzde 6’sı ve lisans programlarının yüzde 25’i boş kaldı.
44 üniversite, kontenjanının yüzde 70’ini dahi dolduramadı. Dahası, çoğu lisans kontenjanı olan 1000’i aşkın programı hiçbir aday tercih etmedi, çoğu programı ise beş veya onun altında aday tercih etti.
Bazı üniversitelerin öğretim elemanı sayısı öğrenci sayısından, hatta az sayıda bölümü olan fakültelerin bile öğretim elemanı sayıları öğrenci sayısından fazla.
2019’da OECD ülkelerinde yükseköğretimde öğretim elemanı başına düşen ortalama öğrenci sayısı 15 iken, Türkiye’de bu oran 23’tür.
Yükseköğretimde öğrenci başına yapılan harcamaların OECD ülkeleri ortalaması 17 bin dolar iken Türkiye, 10 bin dolar harcama yapmakta.
2019-2020 öğretim yılı itibarıyla Türkiye’de öğrenim gören uluslararası öğrencilerin sadece yüzde 6’sı Avrupa Birliği üyesi ülkelerden gelmiştir.
Lise son sınıf düzeyinde üniversite giriş sınavına başvuran ve bir yükseköğretim programına yerleşen öğrenci oranı her geçen yıl düşerken, bu yıl son 10 yılın en düşük seviyesine ulaştı ve her dört kişiden üçü üniversiteye yerleşemedi.
Türkiye’nin en başarılı öğrencilerinin öğrenim gördüğü sosyal bilimler ile fen liselerinin yeni mezunlardan lisans programına yerleşenlerin oranının yüzde 43.1’e düşmesi kaygı vericidir.
Doktora mezun sayısında 2020’de bir önceki yıla göre çok sert bir düşüş gerçekleşti.
Açık öğretim
2020-2021 öğretim yılında yükseköğretimde yeni kayıt yaptıran öğrenci sayısı ön lisans düzeyinde 793 bin, lisans düzeyinde 816 bin, toplamda ise 1 milyon 609 bindir. Devlet yükseköğretim kurumlarında yüz yüze yeni kayıt öğrenci sayısı 715 bin iken, açık öğretimde bu yeni kayıt sayısı 733 bindir.
Son beş yıldır, açık öğretimdeki toplam öğrenci sayısı, devlet yükseköğretim kurumlarındaki toplam öğrenci sayısından daha fazla olup bu fark, her yıl artarak devam etmektedir.
n 2020-2021 öğretim yılında yükseköğretimdeki toplam öğrenci sayısı 8 milyon 240 bin olup bu öğrencilerin 3 milyon 114 bini ön lisans düzeyinde, 4 milyon 676 bini lisans düzeyinde, 449 bini ise lisansüstü düzeyindedir. Vakıf yükseköğretim kurumlarında 645 bin 79, açık öğretimde 4 milyon 359 bin, devlette yüz yüze eğitimde ise 3 milyon 236 bin öğrenci bulunmaktadır.
Devlet yükseköğretim kurumlarındaki her beş öğrencinin üçü yani yüzde 60.4’ü açık öğretimde öğrenim görmektedir. Son yıllarda yükseköğretimdeki öğrenci sayısındaki artışın başlıca nedeni, açık öğretimdeki öğrenci sayısındaki artıştır.
İkinci üniversite kapsamında açık öğretim sistemi içerisinde öğrenim gören öğrencilerin toplam sayısı 1 milyon 622 bindir. Dolayısıyla, 1.5 milyondan fazla öğrencinin sınavsız ikinci üniversite kapsamında öğrenim görmesi, bu kişilerce günümüzde bir üniversiteden mezun olmanın hem kişisel gelişim hem mesleki gelişim hem de mezuniyet sonrası işgücü piyasasında yer bulma veya bir adım öne çıkma noktasında yeterli bulunmamasıyla alakalıdır.
Özetin özeti: Rakamlar çok net. Büyürken küçülüyoruz! Diplomalı işsiz sayımız her yıl artıyor. Çaresi, kontenjanların boş kalmasını seyretmek ya da fakülte kapatmak olmamalıdır!