Eğitim sistemleri sadece bizde değil, bütün dünyada tıkandı.
Çünkü bilim ve teknolojinin çok gerisinde kaldılar.
Normal eğitim süreleri bugünün öğrencilerine çok uzun geliyor. Çok daha önemlisi, zorunlu temel eğitimden doktoraya kadar, kazandırdıkları dünün çok gerisinde ve hiç tatmin edici değil.
Eskiden okul ve öğretmene dayalı bir öğretim sistemi vardı.
Oysa şimdi bilgi bombardımanı altındayız.
Ansiklopediye en son ne zaman göz attınız ya da yarını heyecanla bekleyip, gidip öğretmeninize ne sordunuz?
Dijital ortamda ne ararsanız, ne sorarsanız, neyi merak ederseniz fazlasıyla var.
İşte bu yüzden, okul da öğretmen de ikinci, üçüncü plana düştü. Ama asıl büyük tehlike, her şeyi bilen ama hiçbir şeye vakıf olmayan nesiller yetişiyor.
Hele bir de bizim gibi sınav odaklı eğitim sistemine sahip ülkelerde durum daha da vahim.
Günümüzün en değerli özelliği olan yaratıcılığı 4-5 seçenekli testlerle adeta köreltiyoruz.
Bu yüzden okullaşma oranları göreceli olarak artıyor gibi gözükse de hemen her alanda ciddi anlamda gerileme ve okuldan kaçış var!
Peki, ne yapmak gerekiyor?
Ciddi ülkeler bunun arayışı içindeler.
Çünkü olup bitenleri görüyor, tasalanıyor ve bunun böyle gitmeyeceğine inanıyorlar.
Yapılan araştırmalar, 12 yıllık zorunlu temel eğitimin 6 yılda rahatlıkla verilebileceğini gösteriyor.
Yine aynı şekilde 4 yıllık üniversite eğitimi de 2 yılda fazlasıyla tamamlanır.
Peki, hâlâ niye bu kadar uzun süreye yayılmış durumda?
Çünkü yaş faktörü var!
Aslına bakılırsa okula başlama yaşından başlayarak, eğitim sisteminin, okul öncesinden üniversiteye kadar yeniden şekillendirilmesinde yarar var.
Bugünün 3-5 yaşındaki çocukları geçmişin 6-7 yaşındaki çocuklarından çok daha donanımlı.
Yine aynı şekilde, lise öğrencileri de 20-30 yıl öncenin lise öğrencilerinden çok farklı...
En garibi de bizim gibi, ne aradığını, ne yaptığını bilmeyen ülkelerin tüm öğrencilerini donanımsız bir şekilde üniversite kapısına yığmaları.
İşte yıkmamız gereken asıl zihniyet bu olmalı.
Üreterek eğitim!
Yeni eğitim modelleri, geleceğin dünyasını da düşündüğümüzde, kesinlikle üretim odaklı olmalıdır.
8 yıllık temel eğitimden sonra, eğer ille de 4 yıl daha zorunlu eğitim söz konusu olacaksa, üniversitelere öğrenci hazırlayan, akademik liseler dışında ki bunların oranı da yüzde 25’i aşmamalı, diğer tüm liseler üretimle iç içe olmalıdır.
İkili yerine üçlü hatta 4 yarıyıllı ve bir eğitime yönelerek, her öğretim yılının yarısı okulda, yarısı da üretim alanlarının içinde olmalıdır.
Ama şimdiki gibi ruhsuz, amaçsız ve göstermelik değil.
Resmen, üretmeli.
Tarım ya da hayvancılık okuyorsa tarla mahsulleri ve küçükbaş ve büyükbaş hayvan beslemeli.
Endüstriye yöneldiyse KOBİ’lerde iş güç sahibi olmalı ve resmen iş üretmeli.
Köy Enstitüleri’ne giden o günün öğrencileri, bugünün lise öğrencileriyle aynı yaştaydılar.
Ve onlar, akademik kariyer için olduğu kadar, üretmek ve sorun çözmek için okuyorlardı.
Çok başarılı bir örnekti ve o ruhu bugün yeniden canlandırabiliriz...
Mutlu eğitim!
Bir süre önce, dünyanın en başarılı eğitim modellerinden birine sahip olan Güney Kore’deydim.
Sınavlar yüzünden intihar oranları öylesine çok artmış ki yarışa dur demek zorunda kalmışlar.
Şimdi tek hedefleri var, mutlu bir gençlik yetiştirmek.
Üç yıldır da adına “mutlu eğitim” dedikleri projeyi uyguluyorlar...
Bize gelince, gençlerimiz mutsuz, hem de çok mutsuz.
Yarış atı yetiştiren sınav odaklı eğitim sistemiyle mutlu olmaları da mümkün değil.
Çünkü TEOG ve YGS, LYS benzeri sınavlar yüzde 15’ini mutlu ediyorsa, yüzde 85’ini perişan ediyor. Başarısız damgası vuruyor. Hayal kırıklığına uğratıyor!..
Mevcut eğitim sistemimiz tam anlamıyla hayal tacirliği yapıyor. Adeta hayal satıyor.
Onlarca tercih hakkı tanıyarak, büyük hayaller kurmaya teşvik ediyor. Oysa aldığı eğitim ve elindeki puana göre gerçekçi olmalarını sağlamak en doğru olanı ama bunu yapmıyoruz.
Bütün öğrencileri üniversite önüne yığmaktan vazgeçmeliyiz.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sistem yok.
Olamaz da! Çünkü gerçekçi değil.
Ülkenin dört bir yanını üniversitelerle donattık, tıka basa öğrenciyle doldurduk da ne oldu?
İşsizlik sıralamasının en tepesinde yıllardır üniversite mezunları var.
Yani yükselte yükselte, sadece, işsizlerimizin eğitim düzeyini yükseltebildik o kadar.
İnsan gücü planlaması çok önemli bir şey ama aklımızın ucundan bile geçmiyor.
Tanımlanmış ve eğitimi yapılan meslek çeşitliliğini artırmak yerine, on binlerce, hatta yüz binlerce işsiz mezunu olan fakültelere hâlâ her yıl on binlerce öğrenci alıyoruz.
Gençlerimizi seviyor ve onların, dolayısıyla da ülkemizin geleceğini önemsiyorsak, ülkemizin kalkınma planları çerçevesinde yapılacak insan gücü planlamasını ve en önemlisi de her bir öğrencinin ilgisini, yeteneğini ve hayallerini ciddiye almak zorundayız.
Hayal kurdurmak yetmez, onu gerçeğe dönüştürecek ortamların da yaratılması gerekir.
Ve, umuyoruz ki artık bunun da zamanı gelmiştir!..
Özetin özeti: Yeni ve çağdaş bir Türkiye istiyorsak, buna önce eğitimden başlamak gerekir.